"Gerçekten" haber verir 12 Kasım 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Eğitim

EĞİTİM SİSTEMİMİZDE EĞİTİM YÖNETİCİLİĞİ NEDEN GELİŞMİYOR?

Türk eğitim sistemini değerlendirenler sorunların yöneticilikten kaynaklanan boyutunu hiç değerlendirmiyorlar. Oysa ki eğitim sistemimizin en önemli ve temel sorunu, eğitim yöneticiliğinde bilimsel anlayışa ve kendine mahsus yönetim felsefesine kavuşmamış olmasıdır. Eğitim yönetimi belli bir sisteme ve kurala oturmamıştır. Görev öncesi hazırlık, yetiştirme, seçim ve görev başında yetiştirme anlamında bir standart yoktur. “Bu gün birçok alanda yüksek öğretim kurumları bünyesinde bir yöneticilik eğitimi olmakla birlikte, birçok alanda bir yöneticilik eğitiminden çok o alanın uzmanı olmak için öğretmen olmak yeterlidir. Okul yöneticileri için tanımlanmış performans standartları da yoktur. Bu durum okul yöneticiliğini bilimsel bir temele dayalı bir meslek olarak değerlendirmeyi güçleştirmektedir (Karip, 2004). Ayrıca eğitim sistemimizde ki çalışanları da özellikle öğretmen ve yöneticilerde temel felsefe meslekte esas öğretmenliktir anlayışı yöneticiliği zayıflatmaktadır. Bu gün yönetici olan yarın sınıfa dönebiliyor. Oysa ki öğretmenlikte olduğu gibi yöneticilik de bir sanattır ve bu sanatı ustaları icra eder.

Yapılan bir araştırmada okul yöneticilerinin almış oldukları eğitime göre tükenmişlik düzeyleri araştırıldığında, branşlara göre tükenmişlikte farklılık gösterdiği, eğitim enstitüsü mezunlarının daha az tükenmişlik yaşadığı gözlenmiştir. Bu durumun eğitim enstitüsü mezunu okul yöneticilerinin meslek seçimi ve hizmet öncesi eğitim kurumlarında mesleğe hazırlanmaları ile ilgili olduğu düşünülmektedir. (Izgar, 2001) Araştırmadan hareketle şu sonuca varabiliriz. Hizmet öncesi eğitimde yöneticilik alanında okulun olması ve okuldan mezun olanların okul yöneticisi olarak atanmaları okul yöneticiliğinin başarısını olumlu yönde etkileyecektir. Bir başka anlayış da iyi bir öğretmenin iyi yöneticilik yapabileceği kanaatinin hâkim olmasıdır. Bu anlamda net bir kanaat ifade etmek hayli güçtür. Başarılı öğretmenlik yapan, aynı zamanda başarılı bir öğretim liderliği yapabileceği gibi yöneticilikte başarılı olamayabilir. Başarılı bir öğretmenin yöneticilik yapması mı eğitim sistemi açısından iyi olur, yoksa sınıfta kalıp öğretmenlik yapması mı daha iyi olur sorusuna net bir cevap bulunamamıştır.

Okul yöneticileri kendilerini geliştirme ve yetiştirme sorunu yaşamaktadırlar. Bu anlamda okul müdürleri kendilerini yetiştirme konusunda istekli değildirler. Bunu sağlayabilmenin yolu, okuldaki yönetim görevinin bakanlıkça bir meslek olarak ele alınıp, okul idarecilerinin genel idare sınıfına atanmaları sağlanmalıdır. Eğer okul yöneticisi bir mesleğin adamı olduğu bilincine ulaşır ve yönetim bu güvenceyi ona verirse, okul müdürlüğünden sonra öğretmenliğe dönmeyeceği yasal güvencesi verilirse yöneticiler kendilerini geliştirme ve yetiştirme çabası içerisinde olacaklardır. (Aytaç-167) Okul müdürleri okulun altyapı ve parasal sorunları ile boğuşmamalıdır. Okulun bu tür ihtiyaçları başka türlü karşılanmalı ve okul yöneticileri tahsildarlıktan kurtarılmalıdır. Bu boyutuyla baktığımızda okul yöneticilerini yıpratan parasal işlemlerle uğraşmalarıdır. Okul müdürü para toplayan imajından kurtarılıp eğitim lideri imajına kavuşturulmalıdır.

Okul müdürünün yoğun iş yükü, her şeyden anlıyor anlayışı, okulun bütün işleriyle uğraşmak mecburiyeti, okul müdürünün tükenmişliğine sebep olmaktadır. Okul müdürü derse girer, para toplar, velilerle görüşür, boya ve badana ile ilgilenir, denetim yapar, kendi kurumunun haricindeki kurumlar için muhakkiklik yapar, il ve ilçe millî eğitim müdürlüklerinin toplantılarına katılır, eğitim liderliği yapar, öğretmenlere rehberlik yapar, yakıt, su ve elektrik giderlerini takip eder. Bu kadar iş yükü okul müdürlerinin tükenmişliğine sebep olmaktadır. Bu kadar çok iş yapmak mecburiyetinde kalan okul müdürü birçok konuda açık vermek ve soruşturma geçirmek zorunda kalacaktır. Dolayısıyla okul yöneticileri, veliler ve kamuoyu nezdinde yıpranacaktır. Merkezi yönetimin bütün yetkileri elinde bulundurması, eğitimle ve okullarla ilgili alınan kararlarda okul yöneticilerini kararlara katılmaması, okul yöneticilerinin kararların alınmasından haberdar olmamaları da okul yöneticiliğinin gücünü zayıflatan sebeplerdendir.

Yapılan araştırmalar, okul müdürünün geleneksel rol ve sorumluluklarının değiştiğini, çağcıl okul müdürünün görev ve sorumluluklarının, liderlik, iletişim, grup süreçleri, program geliştirme, öğrenme ve öğretme süreçleri, performans değerlendirmesi gibi birçok farklı başlıklar altında toplandığını göstermektedir. (Turan ve Şişman 2004) Bu rol ve sorumluluklarındaki değişim okul müdürünü yenileşmeye ve kendini geliştirmeye zorlamaktadır. Ancak okul yöneticilerimiz bu değişime açık değildir. Kendi alanında yeni gelişmeleri okumak ve araştırmak için zaman ayıramıyor. Mezuniyetindeki bilgi ve tecrübeleriyle okulu yönetmeye çalışıyor. Usta-çırak ilişkisi gibi geleneksel yöntemlerle gördüklerini uygulamaya çalışıyor. Bu durumda yöneticilerimiz günün şartlarına uyum sağlayamıyor.

Bütün bunları değerlendirdiğimizde okul yöneticiliği bilimsel bir temele oturtulmalı, belli bir süre görev yapmış öğretmenler arasından seçilmeli, millî eğitim akademisinde okul yöneticiliği veya eğitim yöneticiliği bölümü açılmalı, seçilen öğretmenler yöneticilik eğitimine alınmalı, en az iki yıl eğitimden sonra yönetici olarak atanmalıdır. Eğitim yöneticiliğine atanan yöneticilerin kadrolarına eğitim yöneticisi unvanı verilmeli, 657 DMK da meslekler arasında sayılmalı, görevinde başarılı olanlar belli bir kariyer sistemine göre yükselmeli, yükselemeyenler görevine devam etmeli, görevinde başarısız olanlar ise öğretmenliğe değil başka kadrolarda değerlendirilmelidir. Bu şekilde meslek güvencesi de oluşturulmuş olacaktır.

Sonuç olarak eğitim sistemimizde eğitim yöneticiliği ve okul yöneticiliği bilimsel bir temele dayalı meslek haline gelememiştir. Belli bir yönetim anlayışına, yönetim felsefesine ve belli bir standarda kavuşturulamamıştır. Çünkü yönetici yetiştirme standardı yok. Okul yöneticiliği iş yükünün fazla ve yıpratıcıdır. Yasal zemin üzerinde ve mevzuatında meslek olarak görülmemektedir. Bu güne kadar meslek güvencesi sağlanmamıştır. Meslekte esas öğretmenliktir anlayışı yöneticiliğin gelişmesini zayıflatmıştır. Görevden alınanların tekrar öğretmenlik mesleğine dönmesi ve siyasî iktidarlara göre sık sık görev değişikliklerinin yapılması eğitim yöneticiliğini ve okul yöneticiliğinin gelişmesini engellemiştir. Yöneticilerin atama yetkisine sahip amirler tarafından yetkisi dahilinde kolay görevden alınıyor olması, yöneticilik okulunun olmaması ve mesleğe girişte yöneticiliğe hazır gelmemesi okul müdürünün başarısız olmasına ve yöneticiliğin gelişmemesine sebep olmaktadır.

Kaynaklar:

1 - Açıkalın Aytaç,Teknik ve Toplumsal Yönleriyle Okul Yöneticiliği, Pegem A Yayıncılık, Ankara, 1994

2 - Dönmez Burhanettin, Öğretmenlik Mesleğine Giriş Pegem A Yayıncılık, Ankara,2004

3 - Karip Emin, Eğitim ve Okul Yöneticiliği El Kitabı, Pegem A Yayıncılık, Ankara 2004

4 - Izgar Hüseyin, Okul Yöneticiliğinde Tükenmişlik, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2001

5 - Turan Selahattin ve Şişman Mehmet,Eğitim ve Okul Yöneticiliği El Kitabı, Pegem A Yayıncılık, Ankara 2004

HALİL ETYEMEZ

12.11.2008


Öğretmenimi hatırlarken...

İnsan dünyaya geldiği andan itibaren başlar bir şeyler öğrenmeye. Ağlayarak doğuyoruz, gülmeyi öğreniyoruz. Zaman akıyor biz büyüyoruz, ama hâlâ öğreniyoruz; bazen çevreden, bazen yaşadıklarımızdan ve büyük bir kısmını da aileden, ilk eğitim yuvasından. Geldin mi yaş 6’ya,7’ye; atıldı mı olgunlaşmanın ilk adımları, çıkıldı mı evin kapısından, gitme vakti şimdi hayat okuluna.

Hatırlıyor musunuz öğretmenim? İlk siz gösterdiniz bana A’yı ardından B’yi ve C’yi. Biliyor musunuz, ben sizin sayenizde öğrendim okumayı. Kopup gelmişken ana kucağından, açtınız bana kollarınızı. Üşüyordum o zamanlar, yalnızdım ve korkmuştum okulda. Geldiniz yanıma ‘’gel’’ dediniz bana. Sıcacıktı şefkatiniz, ısındım. Benim yanımda, bana bir ben oldunuz, yalnızlığımın duvarlarını yıktım. Elimden öyle bir tuttunuz ki, şimdi ittirseler bile düşmem. Ben hâlâ sizin oturduğunuz öğretmen masasına bakıyorum. Zaman geçiyor, öğretmenlerim değişiyor, ama siz benim için, benim içimde hep aynısınız. Sizin öğrettiğiniz doğrular hâlâ benim doğrularım, gösterdiğiniz yollarda yürümekteyim şimdi. Yanımda bir rehberim, rehberimde “siz”li hatıralar. Yoktu annem yanımda kızım dediniz bana. Ağlıyordum düşmüştüm kesilmişti dizlerim ilk siz tuttunuz elimden ve ilk siz sardınız yaramı. Kirliydi gömleğim, ütüsüz geldiğimde oldu, ama siz beni hep sevdiniz bazen yaramazdım, şımarmıştım ama siz beni hep sevdiniz.

Zaman geçiyor, biz büyüyoruz ve hâlâ öğreniyoruz. Sıcacık bıraktığım ana kucağımın yerini almıştı artık okul ocağı. Liseli olduğumda öğrendiğim ilk şey oldu size ‘’hoca’’ demek. Çok espriler yapıldı çok gülündü ama siz öğretmekten vazgeçmediniz. Yaş büyüdü mü bizde büyüdük, sorunlarımızda büyüdü, büyüdü acılar. Önceleri yoktu diye ağlarken oyuncak bebeğim. Şimdilerin derdi, ayrılık, hasret, hüzün oldu. Bazen dertlerimizin altında boğulurken uzatıldı yine eller ve en kuvvetlisi sizinkiydi öğretmenim. Sayımız arta arta geldik kapınıza. Zili çalmadan açtınız. İzinsizce girdik, belki ama siz hiç o kapıyı kapatmadınız. Sınavlar oldu hayatta, dersler çıkardık bazısından. En zoru da sizin dersinizin sınavıydı hocam. Kimimiz geçti, kimimiz kaldı. Ama biz sizi hep sevdik.

Kızdınız saçım toplu değil diye bazen takıldınız kıyafetime bazen bileğimdeki bilekliğe, ama şimdi neden yoksunuz? Bakın toplu artık saçım, düzgün kıyafetim, boş bileğim ama siz hâlâ yoksunuz. Mezun oldum. Tutunmadan size, hissetmeden varlığınızı göstermeden gideceğim yolu, ben hâlâ büyüyor hâlâ öğreniyordum ama bu sefer siz yoktunuz.

Geldiğim bunca yolda, öğrendiğim binlerce şeyde, hayatımın her parçasında var bir isminiz. Şimdi cebimde bir rehber, rehberde; öğütleriniz, kulağımda küpe; cümleleriniz ve bir de pusulanız var bende. Kaybolmamak için bu karmaşık hayatta. Yaş 25, ben hâlâ büyüyorum ve sizi hâlâ anıp hâlâ öğreniyorum hocam. Ama artık öğrendiğimi de öğretiyorum.

ESMA NUREFŞAN ÇETİN

12.11.2008


Gönüllü hizmetlerde öğrencilerin istihdamı

Gönüllülük; bireylerin sorumluluk anlayışıyla, çıkar gözetmeksizin bilgi, zaman, beceri, deneyim ve kaynaklarını—kendi özgür iradeleriyle—bir sivil toplum kuruluşunun amacı doğrultusunda kullanmalarıdır. Toplumumuzda sivil toplum kuruluşları için çalışanlar gönüllü olarak algılanmaktadır. Gönüllülük bireyin keşfetmeyi, öğrenmeyi, toplumsal hayata kendisi gibi bakan insanlarla çözüm üretmeyi ve yaptıklarıyla iz bırakmayı sağlamayı istemesi, bu noktada bilgi, beceri ve kaynakları paylaşması demektir.

Üniversite öğrencileri, okuldan sonraki zamanlarda gönüllülük çalışmalarına ne ölçüde katılacaklarını belirlemelidirler. Bunun için öğrencilerin öncelikle neler yapacaklarını, hangi konularda sorumluluk almak istediklerini, faaliyetlere günlük kaç saat ayıracaklarını belirlemeleri önemlidir. Zaman yönetimi gencin, okul, ders çalışma, gönüllülük, sosyal etkinlikler, aile, arkadaşlar gibi farklı alanların planlanmasını ve bireyin belirlediği zaman aralıklarında istediği gruplarla çalışabilmesini kolaylaştırmaktadır.

Gönüllülük çalışmalarına katılacak öğrencinin, ilk aşamada; gönüllü işin adı, gönüllü işin amacı ve hedefleri; gönüllünün yapacağı çalışmanın kime nasıl bir fayda sağlayacağı, yapılan çalışmanın sonucunda sağlanacak olan yarar ve değişim, yürütülecek etkinlikler, çalışmanın süresi, ihtiyaç duyulan beceriler, sorumluluklar, yapılacak işte gönüllülerden beklenen tutum ve davranışlar, gönüllünün hizmet verdiği kitle ile ilişkilerinde dikkat etmesi gereken noktalar, gönüllüye sağlayacağı faydalar konularında STK yetkililerinden gerekli bilgileri öğrenmesi gerekmektedir. Böylece öğrenci kuruluşa nasıl yardımcı olabileceği ile ilgili fikir sahibi olabilir. Sonraki aşamada genç, gönüllülerle ilgili yetkiliyle görüşerek; özelliklerini, çalışabileceği saatleri, yeteneklerini, ilgi alanlarını, daha önce çalıştığı STK ve projeleri, eğitim durumunu, iletişim bilgilerini ve isteklerini ifade etmelidir. Gönüllü gencin verdiği bilgiler doğrultusunda STK yetkilisi, genci nerede görevlendireceği hususunda araştırma yapabilir. Öğrenciler, kendileriyle ilgili bilgi verirken “her türlü görevi yapmaya hazırım” gibi çok geniş tanımlamalardan kaçınmalıdırlar. Çünkü bu şekilde STK ile gencin çalışma sistemleri ve beklentileri uyuşmamakta, genç hayal kırıklığına uğramakta ya da zaman sıkıntısı yaşamaktadır.

Gönüllülerin zaman yönetimi, onların insan kaynakları alanında ve sonraki çalışmalarında büyük kolaylık aynı zamanda da avantaj sağlayacaktır. Zaman yönetimi, gönüllünün verilen sorumlulukları vakit geçirmeden sonuçlandırmasını sağlamakta, onun karar almasını sağlamakta ve ürkekliğini ortadan kaldırmaktadır. Birey, planlama davranışıyla birlikte kendi otokontrolünü de sağlayabilecektir. Böylelikle kısa sürede tamamlanması gereken faaliyetler sonraki günlere sarkmaz ve öğrenci strese girmez. Sivil toplum kuruluşlarında gönüllü çalışmak öğrencilere iş tecrübesi kazanma fırsatı verir. Gönüllülük çalışmaları aynı zamanda haz ve manevî zenginleşme, özgüven gelişimi, ekip çalışması becerilerinde artış, yeni bir çevre ve arkadaşlıklar, yeni ilgi alanları demektir.

“Gönüllülerin üstleneceği işler kendi istek ve imkânlarına uygun olmalı ve gönüllülere uygun ve iyi tanımlanmış işler verilmelidir. Gönüllü emeğine saygıdeğer bir emek olarak yaklaşılmalı, başarılar takdir edilmeli ve ödüllendirilmelidir. Gönüllülük hakları kurum tarafından belirlenmelidir. Kurum içinde eşit davranılma, eğitilme, doğru rehberlik, yönlendirme, uygun çalışma mekânı bulma, deneyim çeşitliliği ve tercih hakkı, fikir beyan etme ve görev kabul etmeme hakları gönüllülere sağlanmalıdır. Gönüllünün geldiği STK’da güler yüzle karşılanma ve olumlu bir çerçevede çalışma hakkı ile kurumla gönüllüler arasında açık ve sürekli iletişim ortamının sağlanması özellikle önemlidir” (STK’larda Üyelik, Destekçilik ve Gönüllülük Etiği. 5. STK Sempozyumu, 1. Atölye http://www.tarihvakfi.org.tr/stkbm/1).

Öğrencilerin eğitim programlarında ve ders saatlerinde farklılıklar meydana gelmektedir. Böyle durumlarda da programın yeniden yapılması ve gerekirse katılımcıların bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bu sebeple öğrencinin çevresindekilere kısa sürede ulaşabileceği iletişim bilgilerini dosyalaması, zaman kaybını en aza indirir. Bu aynı zamanda organizasyon yeteneğini de geliştirir. Başka çalışmalar sebebiyle projenin tamamlanma tarihi uzuyorsa, STK yöneticileriyle yeni bir çalışma programı hazırlanması faydalı olacaktır.

Mutlu bir hafta geçirmeniz dileğiyle…

MUSTAFA OĞUZ

12.11.2008


Birlikten kuvvet doğar

AVCININ biri kuşlar için tuzak hazırlamış, üzerine taneler serpmiş ve bir kenara gizlenerek beklemeye başlamış. Bu sırada da gökyüzünden bir güvercin sürüsü belirmiş. Güvercinler taneleri yemek için aşağı inmişler. Fakat birden ne olduğunu anlayamadan tuzağın içinde kalmışlar. Bütün güvercinler çırpınmaya başlamış ve büyük bir kargaşa olmuş. Güvercinlerden biri şöyle seslenmiş; “Derdinize çare ararken aranızdaki birliği ve dayanışmayı bozmayın, hiçbirinizin canı arkadaşlarınızın canından daha değerli olmamalı. Hepimiz birbirimizle yardımlaşmalı ve tek bir kuş gibi uçmalıyız. Bu sayede her birimiz, birbirimizin sayesinde kurtulmuş olacağız.” Bunun üze-rine güvercinler hep birlikte kanat çırpmış ve üstlerini örten ağla birlikte havalanmışlar. Ağın havalanmasıyla hep birlikte kurtulmuşlar.

12.11.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır