Şeytanın tuzağına düşmüş insanlar fitne ve fesadın baş aktörleridirler. Yeryüzünü fesada veren zalim ve cahil olan insanlar, varlıkların en zararlısıdırlar. Hiçbir hayvan vicdanı tefessüh etmiş insan kadar zararlı olamaz. Ama onlar herkesten çok kendilerine zarar verirler. Çünkü zarar verdikleri insanlar çoğunlukla sadece dünya hayatı cihetiyle zarara girerler. Oysa zalimleşmiş, canavarlaşmış insanlar yaptıklarıyla ebedî hayatlarını mahvetmektedirler.
İnsana zulmedenlere de, gözlerini kırpmadan masum insanların canına kıyanlara da dünya kalmamaktadır. Çünkü bir gün mutlaka onlar da ölüp bu dünyadan gideceklerdir. Hani dünyada ebedî olarak kalınsaydı belki kendileri dışındaki insanlara hayat hakkı tanımayanları anlamak mümkün olabilirdi. Yani ölenler gidecek dünya saltanatı onlara kalacaktı. Ama hakikat böyle değildir. Bu dünya şimdiye kadar hiçbir zalim cebbara yar olmamıştır. Üstelik ölümleri çok acı olmuştur.
Belki bazı gafiller yaptıkları zulümlerin yanlarında kâr kalacağını düşünmektedirler. Bu yüzden de ahirete inanmak istemeyen çok ahmak insanlar bulunmaktadır. Oysa mükemmel bir şekilde yaratılan insanların aralarındaki hak ve hukukun tesis edilmemesi mümkün değildir. Her şey bize bir gün bir mahkeme-i kübrâ olacağı gerçeğini hatırlatmaktadır.
Zalimler ve cahiller istemese de bir gün herkesin saçı önüne dökülecektir. Büyük Yaratıcıdan kimsenin kaçma imkânı olmayacaktır. Çünkü var olan bütün mülkler O’nundur. O’nun mülkünden hiçbir mücrim dışarı çıkamayacak, verecekleri hesapla rezil ve rüsvay olacaklardır.
Gerçekten küfür karanlıklarını kendilerine mesken edinenler, günahların pislik dolu çukurlarından şikâyetçi olmayanlar ahmakların ta kendileridirler. Öyle insanların divaneliği, serkeşliği hayvanlarınkinden çok daha ileridedir. Onlar minarenin başından pislik kuyularının dibine düşmüşlerdir. Onlar gibi olmayanlar hallerine ne kadar şükrederlerse yine azdır.
Ehl-i iman secde-i şükrandan alnını kaldırmamalıdır. Çünkü o büyük bir nimetle mükâfatlandırılmıştır. Çünkü ona ebedî saadetleri kazandıracak iman nimeti nasip olmuştur. Eğer bu nimetin değerini bilmezse ilk fırsatta şeytan onu da kuyuların dibine düşürmeye çalışacaktır.
İman itaatle sağlamlaştırılmalıdır. İman ibadetle parlatılmalıdır. O zaman sinedeki iman kolay kolay yerinden sökülmeyecek, insan gerçek bir insan olmaya liyakat kesbedecektir. İman nurunun lezzetini almış insanlar elbette şeytanlara oyuncak olmayacak, kendilerine verilmiş olan ubudiyet vazifesini en iyi bir şekilde yerine getirmeye devam edeceklerdir.
Zalimler ve cahiller acınacak durumdadırlar. Aklı yerinde olup kalbi bozulmayan bütün insanlar, şaşırmışların, kandırılmışların fiil ve hareketlerinden nefret etmekte, melekler onların semtine uğramak istememektedir. Canlı cansız her şey Allah’ın düşmanlarına lânet okumaktadır. Onların tamamıyla kaybedecekleri günler uzakta değildir.
O dalâlet gayyasında debelenenlere kabir kapısıyla girecekleri mekânları gösterilmiş olsaydı, bir saniye bile ayakta kalma güçleri kalmazdı. Bu dünyada iken dahi Cehennemî bir haleti açıkça yaşamaya başlayacaklardı. Oysa ki birileri o gidecekleri yerlerden haber vermektedir. Onlar ise bu haberleri duymak istemiyorlar. Ya inanmıyorlar veya inanmak istemiyorlar. Şeytan ve nefis onları uyutmakta, gerçekleri görmemeleri için ağızlarına yalancı emzikler koymaktadırlar.
Bu dünyada başlarına ne gelirse gelsin, iman nuruyla gerçeğe kavuşanlar kazanacaktır. Onlar dünyadayken bu kazanmanın müjdesiyle ferahlanabilirler. O asiler, Allah’tan korkmazlar ise ne kadar cebbar ve gaddar görünürlerse görünsünler kaybedeceklerdir. Korkunun ne olduğunu, ölümden sonraki hayatta çok iyi göreceklerdir. Zalimler ve asiler şimdiden titremeye başlasınlar. O haddi hesabı olmayan ağırlıktaki kul hakkıyla ölümden sonraki hayata adım atacak olanlar ne kadar bedbahttırlar... Veyl olsun o cahillere ve zalimlere... Ne mutlu Allah’ın rızasını kazananlara ve üstünde kul hakkı olmayanlara...
10.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|