AB üyelik süreci kapsamında Türkiye’nin son bir yılını değerlendiren ‘İlerleme Raporu’ndaki tesbitler, Ankara’nın AB’yi ve AİHM’i ne denli şaşırttığını su yüzüne çıkarıyor.
Dışişleri Bakanı Babacan’ın bile Türkiye’de “Müslümanların dinî özgürlükler sorunu”nu ikrar ettiği vasatta, başta “din dersleri”nin ve müfredatının kifâyetsizliği olmak üzere, Kur’ân kurslarındaki “yaş yasağı”na ve yasadışı dayatılan başörtüsü yasağına değinilmemesi, raporun başta gelen kırıklarından…
Özetle Türkiye’nin insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü alanlarında AB müktesebatı ve uygulamaları ışığında geliştirilmesine daha açık bir biçimde dikkat çekilmesi gerekirken, bundan sarf-ı nazar edilmesi, raporun ciddî noksanlıklarından…
Mesela daha birkaç hafta önce Türkiye’de uzun süre tartışılan, din derslerinde “resmî ideoloji”nin telkini ve okul kitaplarında darbelerin “meşrû” görülüp övülmesi, raporda açıkça “mesele” edilmemiş…
Keza yüzbinlerce öğrencinin sırf inancının gereği olan başörtüsünü taktığı için hak kazandığı okullara alınmaması, eğitim hakkından mahrum edilmesi inanç özgürlüğünü temel prensip edinen AB’nin raporunda yer almamış. Aksine Türkiye’nin AİHM’in yine şaşırtılan “zorunlu din dersleriyle ilgili kararı”nı uygulamaya çağırılmış…
DEMOKRATİKLEŞME,
“RESMÎ İDEOLOJİ”YLE OLMAZ…
Görünen o ki Ankara’nın ve Ankara’dan kaynaklanan AB ve AİHM’in kırıkları içiçe… Evvelâ, resmî ideolojiyle tepeden dayatılan “inkılâp kanunları”nın dibâcesinden sonuna kadar bütün maddelere sokuşturulduğu, en temel hak ve özgürlülerin bile ancak bu kalıplarla sınırlandırıldığı darbe ürünü bir anayasa, demokratik ve hukuk devletine yakışmayan önemli bir kırıklık…
Ne var ki raporda, “Türkiye Ulusal Programı”nda da açıkça ifâde edilen, “tüm bireylerin herhangi bir ayırım yapılmaksızın dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî görüş, felsefî inanç ve dinine bakılmaksızın, bütün insan hakları ve temel özgürlüklerden yararlandırılması” esasına dayalı “vicdan ve dinî özgürlükler”in Türkiye’deki tatbikatına bakılmamış.
Raporda “insan hakları”na salt “Güneydoğu meselesi”, “dinî özgürlükler”e yalnız “Alevilik öğretisi”, “ayırımcılığa” bir tek bazı marjinal grupların toplumun inanç değerlerine ve ahlâka ters düşen taleplerinin örnek verilmesi bundan.
Yine bu yanlış bakışla, Türkiye’nin temel sorunlarından biri olan demokratik eğitim muhtevasındaki din eğitimi ve öğretimi hakkının kısıtlanmasına raporda yer verilmemiş…
Bazı Alevî derneklerinin bu konudaki başvuruları hatırlatılarak “Alevî çocukların bu derslerden muaf tutulması” gibi Aleviliği Müslümanlık dışında ayrı bir “din” gibi gösteren fevkalâde tehlikeli bir saptırmaya gidilmiş.
Nüfusun yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu bir ülkede çocukların, inanç esaslarını, dinî kültürünü, tarihini öğrenmeleri ve eğitimini almalarının kısıtlanmasına raporda nazara verilmemiş. Hâlâ ara rejim yakıştırmalarıyla “irtica” bahanesiyle “laikliği koruma” perdesi altında ders kitaplarında demokrasinin tezyifinin dikte ettirilmesi yazılmamış…
Meclis’in üniversite öğrencilerine başörtüsü yasağını kaldırmak amacıyla Anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yaptığı değişikliğin Anayasa Mahkemesi’nce iptali mevzu edilmiş; lâkin problemin kendisi olan kanunsuz başörtüsü yasağının üzerinde durulmamış. Bunun inanç özgürlüğüne yakışmadığı belirtilmemiş…
Kısacası, ders kitaplarına dercedilen “Atatürk ve din” bölümlerinde dinin güya “çağa ters düşen yorumlar ve din dışı eklemelerden kurtarılması” bahanesiyle dinle alâkası olmayan teorilerin telkiniyle AB kriterlerinin hiçe sayılmasına doğru dürüst bir uyarı yapılmamış.
Dinî meselelerin tamamen dünyevî bir bakış olan “Kemalizm”le yorumlanıp, “devrimler”le ve “ilkeler”le dinin “düzeltilmesi”ne kalkışılması benzeri, demokratik eğitimi ve din özgürlüğünü berhava eden uygulamalara hiçbir itirazda bulunulmamış…
ANKARA, AB’Yİ DOĞRU
BİLGİLENDİRMELİ
Sahi, “Türkçe”den “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi” kitabına kadar ders kitaplarında “Atatürkçülüğün” referans alınması; hele hele “Millî Güvenlik Bilgisi”nde “laiklik” ve “irtica” bahislerinin demokratik değerlere aykırı bir biçimde “öğretilmesi”, demokratik eğitim esaslarına ne kadar uymakta?
Darbe “bildirileri”ne benzeyen “ilkelere sımsıkı bağlanarak, laikliği her türlü tehdide karşı koruma görevi”yle yazılan metinlerin ders kitaplarında okutulmasına, hangi demokratik ülkede rastlanmakta?
Dr. Theo Sommer’in tesbitiyle, “devlet kurucusunun ibadet şeklinde sunulan özdeyişleri, okul kitaplarında yer alan ruhu öldüren ideoloji” enjektesi, hangi demokratik devlete yakışmakta?
Raporda bu kırıkların yer almaması da büyük bir eksiklik…
Raporda dikkat çekilen özellikle “İç Hizmet Kanunu” ile “Millî Güvenlik Kurulu Kanunu”nda hâlâ hiçbir değişikliğin yapılmaması, Jandarmanın sivil denetiminde hiç ilerleme kaydedilmemesi ve “gizli EMASYA protokolü”nün meriyette olması da başlıca kırıklardan…
Bundandır ki hükûmetin siyasî ve anayasal reformlarıyla ilgili tutarlı ve kapsamlı bir program ortaya koyamadığı eleştirisi haklılık kazanıyor. Ve bu hususta öncelikli görev yine AKP siyasî iktidarına düşüyor…
AKP kendini kurtarmanın ve iktidar koltuğunda kalmanın değil, müzâkere sürecinde AB’ye doğruları anlatmalı, milletin değerlerini ve Türkiye’nin gerçeğini iletmeli; demokrasi ve özgürlüklerin mücadelesini vermeli.
Ankara’nın “genişleme stratejisi” bu olmalı. Kırıkları düzeltmenin yolu bu…
10.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|