Türkiye’de yıllardır hep bir ayrışma noktası icat edilmiştir. Kimi zaman, laik-antilaik, kimi zaman alevi-sünnî, kimi zaman sağcı-solcu, kimi zaman Türk-Kürt ayrımı yapılarak milletin arasına nifak sokulmaya çalışılmıştır. Bunu yapanlar da bilinçli, plânlı bir şekilde hareket etmişler, arkasından kendi menfaatlerine olan işleri çevirmişlerdir. Son Ergenekon dâvâsında da kısmen de olsa bu açığa çıkmaya başlamıştır.
Son günlerde yapılanda budur. Kendilerine oy devşirme peşinde koşanlar gerginliğe meydan veriyorlar. Irkçılık üzerine politika yapanlar bunu yıllardır hep kullanmışlardır.
Etnik milliyetçilikten bu ülke çok çekti. Bu anlayış kutuplaşmalara yol açtı. Dünya tarihinde ırkçılık hangi toplumda ileriye gitmişse, o ülkenin başı belâdan kurtulamamıştır. Oysa İslâmın ortaya koyduğu ölçü hiçbir ırkın bir diğerine üstünlüğü olmamasıdır. Çünkü bütün insanları yaratan Allah’tır. Bu yüzden de üstünlük ancak takvadadır.
Hep söylenen bir şeydir. Milletimizin bugüne kadar Türküyle, Kürdüyle, Çerkeziyle, Lazıyla, birlikte yaşamayı başardı, bundan sonra da başarır. Osmanlı en güzel örnektir. Asırlarca çok milletli ve çok dinli olarak yaşamalarına rağmen ayrımcılık yapmamıştır. Böyle bakıldığında görülecektir ki, birçok mesele kendiliğinden yok olacaktır.
* * *
Son günlerdeki, “Ya sev ya terk et” mantığına da bu gözle bakıldığında doğru bir davranış değildir. Çünkü, eğer siz birilerine “Çekip gidin” derseniz, karşınızdakiler de “Siz niye çekip gitmiyorsunuz” deme hakkını kendinde bulur. Bu yüzden de kimsenin kimseyi bu ülkeden kovmaya hakkı yoktur.
“Siz beğenmiyorsunuz gidin” derseniz, birileri kalkıp şiddetle, sağı solu dağıtmakla, büyük bir şehirde araçları yakmakla karşılık verirse her ikisi de son derece yanlış olur, çatışmayı gerilimi arttırır. Şimdi bunları söylüyoruz diye bize de “Bize karşı diğerini savunuyor” türlü yakıştırma dahi yapabilirler. Ancak burada kimseden yana olmak adına bunları söylüyor değiliz, bir ölçüyü ortaya koymak için bunları söylüyoruz.
* * *
Herkes istediği gibi giyinmeli, istediği gibi konuşmalı, istediğini düşünmeli. Bir olay karşısındaki herkes aynı düşünmek zorunda değildir. Herkesin çözüm yolu farklı olabilir. Yeter ki çözüm yolu içinde şiddet olmasın, şiddeti teşvik etmesin. Demokrasinin gereği de bu değil mi? Özgürlüklerden kimseye bir zarar gelmedi, gelmez de. Bundan korkmamakta gerekir. Halk gerekli ayrımı çok iyi yapar. Yoksa, birileri kalkıp bir şeyleri dayatırsa karşısında bir cephe hemen oluşur. Oluşmuştur da…
Eğer, karşınızdakinin düşüncelerine hoşgörülü olursanız, o da sizin görüşlerinize hoşgörülü yaklaşır. Yoksa birbirinizin düşüncelerine ve davranışlarına tahammül göstermezseniz işte orada çatışma çıkar. Artık birlikte yaşayabilmeyi öğrenmemiz lâzım. “Farklılıklarımız zenginliğimizdir” anlayışı sözde değil, özde kabullenilmelidir.
Birileri kalkıp “düşünce ve fikir özgürlüğü olsun” diyenleri dışlarsa orada özgürlükten söz edilemez. Çünkü, düşünce hürriyeti demokrasinin temellerindendir. Karşılıklı anlayış her türlü ayrışmayı, çatışmayı, kavgayı bitirir. Meselelerimizi sağduyu, hoşgörü ile çözmenin yollarını öğrenmemiz lâzım.
Güneydoğu sorununun aşılmasında da mutlaka din faktörü ön plana çıkarılmalıdır. Yoksa sorunun aşılmasında güçlüklerle karşılaşılacaktır.
“Dinimiz bir, kitabımız bir, peygamberimiz bir, kıblemiz bir, vatanımız bir” gibi müşterek değerler nazarlara verilmeli. Ayrıştırıcı noktalar ön planda tutulmamalı. Yoksa fitne, fesat çıkartmak isteyenlere gün doğar. Çünkü, fitneyi çıkarmak kolaydır. Yoksa “Bana yan bakıyorsun” diyerek bile bir çatışma ve kavga ortamı meydana getirilebilir.
* * *
Yazımızın sonunda Bediüzzaman’ın Uhuvvet Risâlesinin başında yazdığı şu cümlelere kulak verelim:
“Mü’ minlerde nifak (ara bozuculuk) ve şikak (ayrılık) kin ve adavete (husûmet) sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset, hakikatça ve hikmetçe ve insaniyet-i kübra (en büyük insanlık) olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece (şahsa ait hayat) ve hayat-ı ictimaiyece (sosyal hayat) ve hayat-ı maneviyece (manevî hayat) çirkin ve merduttur (reddolunmuş), muzır ve zulümdür. Ve hayat-ı beşeriye (insanlık hayatı) için zehirdir.” (Uhuvvet Risâlesi, s.22,23 Y.A.N.)
09.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|