Gittikçe uzayan ve Mısırlıları bıktırmaktan maada Mısır’ın siyasî ve sosyal yapısını çürüten iktidar yıllarına rağmen Mübarek hâlâ burnundan kıl aldırmıyor. Ülkesinin gayri resmî tabularından birisi. Ürdün gibi Mısır’da da Düstur adıyla yayınlanan gazetenin yayın yönetmeni galiba bu sebeple Mübarek’i eleştirmiş. Mahkûm olmuş lâkin, insafa gelen Mübarek de kendisini affetmiş. Ne diyelim büyüklük göstermiş. Ama Ezher Şeyhi Muhammed Seyyid Tantavi bu kadar geniş yürekli değil. Başbakan Erdoğan gibi gazeteci milletine veya taifesine tahammülü kalmamış. Onları gördükçe neredeyse burnundan soluyor. Gazeteciler eleştiri taburu veya ordusu gibi görüldüğü müddetçe ilişkiler pek de yerli yerine veya rayına oturacak gibi değil. Kedi fare oyununa devam edilecek. Birçok ülkede kutsal saluslar veya ekanim-i selase tabir edilen ikonlar var. Bu kutsal teslislere el sürmek, dokunmak zinhar yasak. Bu ülkelerden birisi de Fas. Rejime veya daha yerel ifadesiyle Mahzen’e göre ülkenin üç kutsalı var. Allah, vatan ve kral. Rahmet-i Rahman’a kavuşan Fas’ın büyük adamlarından Abdulkerim Hatip, ‘kral’a karşı bile kraliyeti savunurum’ diyerek kraldan çok kralcı zümrenin hâlâ aramızda yaşadığını örnekleyerek göstermişti. Buna mukabil El Adlu Ve’l İhsan Cemaatinin lideri Şeyh Abdusselam Yasin’in kızı Nadiye, kraliyetin yerine cumhuriyetin ikamesini ve kurulmasını isteyerek Mahzen’in öfkesini ve hışmını üzerine çekmiş ve ülkenin dokunulmazlarına veya tabularına dokunduğu için yargılanma süreciyle karşı karşıya kalmıştı. Mahzen’e göre ülkenin en radikal cemaati kraliyete karşı çıkan El Adlu Ve’l İhsan Cemaati. Bu cemaatin lideri olan Şeyh Abdusselam Yasin, ‘Müzekkere ila men yehummuhu’lemr’ başlıklı Mahzen’e yazmış olduğu açık mektubunda bu üç kutsalı, ‘modern teslis’ olarak tanımlıyor (age: 2). Elbette burada Allah kutsalını kastetmediği malum-u ilam olunur.
***
Geçenlerde bir lise öğrencisi bu kutsallardan biri olan Fas Kralı’nın tabusuna ilişmiş, dokunmuş ve tahtada yazılı olan kral parolası yerine Barcelona Futbol Takımını sevdiğini yazmış. Allah, vatan ve melik yerine Barca ifadesini yeğlemiş. Burası İngiltere olsa dert değil ama Fas. Bunun üzerine Eylül ayında (2008) bir yıl hapis ve 1.000 dirhem de para cezasına çarptırılmış. Olay Fas’ın tarihi şehirlerinden Marakeş’te gerçekleşiyor. Mübarek gibi Fas Yargısı da cezayı talik etmiş ve öğrenci Yasinse Belasal da hapse girmekten kurtulmuş. Herkes tabiî ki bu sürprizler ülkesinde bu kadar şanslı olmayabilir. ‘Ente fi’l Mağrib fela testağrib’ dedikleri gibi Fas sürprizlere açık bir memleket. Bizim de modern teslislerimiz var. Bu teslisler bize Fransız Devriminin yadigârları. Sözgelimi, İttihatçılar Fransız Devriminden mülhem olarak Hürriyet, Kardeşlik ve Eşitlik teslisini benimsemiş ve kabul etmişlerdi. Bu teslis, inanç olmasa bile bir adet ve gelenek olarak varlığını günümüze dek devam ettirmektedir. Türkiye’de Osmanlı ile birlikte kraliyet ve saltanata da veda edildi. Fakat onun yerini başka kutsallar aldı. Geçenlerde Başbakan da bu kutsalları aynen tekrar etti. Tek devlet, tek millet ve tek bayrak olarak bildiğimiz üç rüknü ve uknumu yani esası tekrarlamış oldu. Ve bunu tekrarladıktan sonra ‘ya sev ya terk et’ anlamına gelen ifadeleri kullandı. ‘İstemiyorsan başka yere git’ falan dedi.
***
İtidaliyle temayüz eden Savunma Bakanı Vecdi Gönül de ülke dışında bulunduğu bir sırada Başbakan’ın yaptığı konuşmadan hız ve haz almış olmalı ki, üç tarihi gelişmenin Türkiye’yi Türk yurdu yaptığını ileri sürdü ve üçüncüsünü de, mübadele olarak zikretti. Sevmeyenler ülkeyi bu şekilde terk etmiş olmalı. Esasen Başbakan’ın söylediklerini üç aşağı beş yukarı Gündüz Aktan da MHP çatısı altında seslendirmişti. Türkiye’ye beğenmeyen ve Kürt devleti peşinden koşanların bir Kürt devletinin zaten olduğunu ve bu durumda güneye inebileceklerini söyledi. Bu da başka türlü bir bölücülüktür ve Kürt devletini savunmak kadar da yanlıştır. Sebebine gelince: Bu yaklaşım İsrail politikalarını hatırlatıyor ve bu politika zaten iflâsını ilân etmiştir. Şaron gibi politikacıların Filistin meselesini halletme yöntem ve formülleri basitti. Ürdün’ü alternatif vatan olarak (el vatan el bedil) nitelendiriyorlardı. Nasılsa Ürdün’de bir Filistin devleti vardı ve bu devletin en azından yüzde 60’ını Filistinliler teşkil ediyordu. Öyleyse mevcudu varken başka bir Filistin devletine ne lüzum vardı? Elbette ki; Kürtler ile Filistinlilerin durumu aynı değil. Mukayeseleri zait olur. Zaten Lozan Anlaşması mucibince gayri Müslim değil Müslüman olduklarından azınlık değiller. Bu ülkenin ayrılmaz bir parçası ve aslî unsurlarıdır. Olayı böyle tesbit ettikten sonra geriye PKK terörüyle mücadele etme meselesi kalıyor. Biz kendimizi düzelttikçe ve Türkiye’yi adam gibi idare ettikçe Kürtçülük meselesi kalmayacağı gibi Türkiye bölgesinde model olur ve Kürtler gibi nice milletleri siyasî rehberliği altında toplanabilir. PKK meselesine bir de bu açıdan bakmak lâzım.
15.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|