Obama’nın seçilmesi bir mû'cize değil, mû'cize eseridir. Kimileri Obama’nın da bir değişiklik getiremeyeceğini ve statükonun bekçisi ve kayyımı olacağını öngörmektedirler. Kesinlikle Obama dönemi (seçilmesi halinde) zor bir dönem olacaktır. İki nedenle: Obama’yı seçmeyenlerin onu içselleştirmekte ve hazmetmekte zorlanacak olmaları. İkincisi de Bush’un enkaz devretmesi ve enkazı ve terekesi arasında halli müşkil meselelerin olmasıdır. Obama ‘kırk katır mı, kırk satır mı?’ çizgisinde yani bıçak sırtında ilerleyecektir. Irak’tan çekilmesi bölge ve dünya için yeni dengeleri ve tehlikeleri beraberinde getirecektir. Böyle bir karara varmak kadar uygulamak da zor. Dolayısıyla kırk katır mı, kırk satır mı denklemiyle yüzleşecek ve karşı karşıya kalacaktır. Büyük sorunlar yumağıyla karşılayacaktır. Bu durumda dönemi çalkantılarla birlikte anılacaktır. Açıkçası, Obama dönemi hiç de kolay bir dönem olmayacaktır. Hatta Obama sonrası dönem bile sancılı olacaktır.
Obama döneminin iki karakteristik özelliği var. Bunlardan birisi ABD içinde güç merkezlerinin kayması ve yer değiştiriyor olması. ABD artık Obama ile birlikte tek renkli olmaktan çıkıyor ve renkleniyor. WASP merkezli iktidar hispanik ve siyah renklilerin eline geçiyor. En azından paylaşıyorlar. Bunun hazmı beyazlar açısından hiç de kolay olmayacak. Sadece o da değil. Amerikalıların hazmetmeleri gereken ikinci değişim de dünyanın siklet merkezinin Atlantik ötesinden ve Batı’dan Asya’ya kayması ve intikalidir. Bu da ikinci şok dalgasıdır. ABD’nin iç ve dış merkeziyetinde çalkalanma siyasî ve sosyal depremler ve çöküntüler demektir. Ekonomik depremde bunu gördük. Şimdilik sadece Çin ve Hindistan malî piyasalar depreminden etkilenmemiş gözüküyor. Bu açıdan, Obama ile birlikte gelen siyasî değişim ve deprem hiç de kolay atlatılamayacaktır. Bunun için; krizin hafif atlatılabilmesi için akil adamların seferber olması gerekir. Halbuki dünya akil adamlar açısından en kıtlık dönemlerinden birisini yaşıyor. Dünya ideallerin ve fikrin öldüğü ve onun yerine hedonizmin egemen olduğu çok talihsiz bir zaman dilimini yaşıyor. Her yerde kaht-ı rical dönemi var.
***
Bu açıdan da Obama’nın işi zor görünüyor. Lâkin ABD bu değişime direnemez ve hazmedemese bile kabullenmek zorunda. ABD ya değişecek ya da kırılacak. Zira Bush’un geride bıraktığı sorunlar yumağı değişime zorluyor. Değişim yapılamazsa kırılma kendiliğinden gelecek. 2004 yılında Abramowitz, Time dergisinde bir yazı yazmıştı. Ama Bush ve adamları bu yazıya burun kıvırdılar. ABD’nin önünde yalnızca iyi veya kötü değil kötü ve daha kötü iki seçenek bulunduğunu ve kötü seçeneğin bir yıl içinde Irak’tan çekilmek olduğunu söylüyordu. ABD bu akil tavsiyeleri uygulamakta çok geç kaldı ve bıçak kemiğe dayandı. Bu da gelen krizle birlikte ABD’nin iç dengelerini vurdu. Siyasî arenada WASP’ların yerine renklileri ikame etti ve dikti. Irak işgali olmasaydı belki de Barak Obama ABD’de iktidar olamayabilirdi. Siyaseti keskinleştiren keskin siyasetler oldu. Cyrus Vence’in dediği gibi ABD de olsa kimsenin ucu açık ve ebedî olarak yanlış yapma lüksü yoktur. Roma gibi her dönemin küresel güçleri ve cihangirleri olmuştur. Lâkin bu küresel güçler Paul Kennedy’nin dediği gibi sonunda iktidar sahnesinden inmişlerdir. Bu sünnetullah ve adetullah gereği böyledir. Kur’ân Peygamberimize hitaben: ”Senden önce kimseye ebediyet/huld vermedik eğer ölürsen onlar ebedî mi kalacaklar?” diyor. Beşer için ebediyet olmadığı gibi beşeriyet ve onun kurduğu her seviyedeki yapılar için de ebediyet yoktur. Bunu reddedenler güçle başları dönmüş ve gözleri kamaşmış kimselerdir.
***
Peki Obama’dan beklenen değişim nisbeti nedir? Jesse Jackson’a bakacak olursanız Obama ABD’yi Ortadoğu’da İsrail bağımlılığından kurtarmalı ve bağımsız bir politika izlemelidir. Kimileri ABD’nin politikalarının bağımsız olduğunu iddia edebilir zaten ediyor da. İsrail’den bağımsız olduğu doğrudur ama Yahudi lobilerinin etkisinden bağımsız olduğunu söylemek gerçekçi değildir ve yanlıştır. Bu Yahudi etkisini kamufle etmek isteyenlerin söylemidir. Bizzat bunun doğruluğunu Başkan Carter itiraf etmiştir. Gerisi lâf kalabalığı. Ama Jesse Jackson’a bile 'lâfım bağlamından koparıldı ve yanlış anlaşıldım’ demek zorunda kalmıştır. Obama ile ilgili üç farklı beklenti var. Kimilerine göre, ‘eski tas eski hamam’ durum devam edecektir. Kimilerine göre, değişim cezri olacaktır ve olmalıdır da. Jesse Jackson gibiler en azından bunu temenni ediyorlar. Bir de realistler var. Bunlar değişimin olacağını ama cezri yani köklü olmaktan ziyade üslûpla alâkalı olacağını söylüyorlar. Ben de buna katılıyorum. Araplar üslûp meselesine ‘eda’ diyorlar. Kesinlikle üslûp değişecektir. Üç tarz-ı siyasette ifade edilmek istendiği gibi aslında siyasetin algısı ve tarzı değişecektir. Zaviye değiştikçe şüphesiz kendisi ve mahiyeti de değişecektir. Zira üslûp muhtevayı da etkileyecektir. Bunun ötesinde lâf söylemek de zaittir. Lâkin etki ve tepki de üslûbun muhafazasında ve aşılmasında müessir olacaktır. Velhasıl Amerikan siyaseti Obama döneminde engebeli ve bol kavisli bir çizgide ilerleyecektir. Obama kaçınılmazdır ama o da buhranı kontrol edemeyecektir. Zira krizleri Amerikan devletinin bünyesi üretiyor. ABD yapısal bir krizin içindedir. Obama’sız olmaz ama Obama ile de ülkenin düzlüğe çıkabileceği şüpheli. Obama’dan sonra ilk seçimlerde bu kez Beyaz Saray’ın sahibi hepsini aratan bir fanatik olabilir. Böylece beyazlar rövanşlarını alabilirler. ABD’deki keskin gelişmeler her ihtimale açıktır. Lâkin bundan böyle ABD’nin alacağı kesin ve son istikamet taayyün etmiştir. Değişim ve kırılma birbirinin tezadı değil tamamlayıcısıdır. Değişim evrim suretiyle kırılmadır. Aksi takdirde, daha keskin olması kaçınılmazdır. Bu değişmez. Daha doğrusu ine çıka veya inişli çıkışlı olsa da değişim seçeneği ve istikameti değişmeyecektir…
05.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|