Askerî cenahın çoktandır seslendirdiği “AB yasaları elimizi kolumuzu bağlıyor” şikâyeti ve bununla irtibatlı olarak gündeme getirdiği yetki talepleri, bunların bir kısmının hükümetçe kabul edilip yönetmelik değişiklikleriyle karşılanacağı yönündeki haberler, “terörle mücadelede yeni bir yapılanma, İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulacak koordinasyon merkezi ve Bakanlar Kurulundaki terör brifingi” haberlerinin harmanı içinde kaynayıp gitti.
Dün hatırlattığımız gibi, yaklaşık üç yıl önce, terörle mücadeleyi yine sivil inisiyatife verme görüntüsü altında, Başbakanlık bünyesinde ayrı bir genel müdürlüğün teşkili öngörülüyordu.
Başlangıçta söylenenlere bakılırsa, hükümet bu düzenleme ile, MGK’nın iç güvenlik yetkilerini ve bu çerçevede terörle mücadelede inisiyatifi bu genel müdürlük kanalıyla Başbakanlığa devralmak istiyor, ama asker karşı çıkıyordu.
E. Org. Necati Özgen’in “Jandarmayı bir genel müdürlüğe bağlıyorlar. Olacak iş midir bu? Genel müdür dediğin kim senin ya! Buna Genelkurmay mutlaka tavrını koyar, yürümez, olur demez” sözleri bu itirazın bir ifadesiydi.
MGK Genel Sekreterliği eski—mason—Başdanışmanı Mustafa Ağaoğlu da, jandarmanın aynı zamanda hem İçişleri Bakanlığına, hem de Genelkurmay’a bağlı olmasının sürtüşmelere yol açacağını söylemişti. (Pazar-Vatan, 30.4.06)
Görünen o ki, aradan geçen iki buçuk yılı aşkın süre içinde, terörle mücadeleyi söz konusu genel müdürlük eliyle Başbakanlığın inisiyatifine alma girişimi sonuç vermedi. Ve böylece bizim o zaman yaptığımız “Hedef doğru, ama atılan adım gecikmeli, eksik ve usûl hatalarıyla mâlûl. Bu yüzden sonuca ulaşma ihtimali zayıf” öngörüsü (17.5.06) maalesef haklı çıkmış oldu.
Türkiye coğrafyasının yüzde 90’ını kontrolü altında tutan jandarmanın konumu, statüsü ve yetkileri demokratik ölçülere uygun şekilde belirlenmediği sürece de işin içinden çıkılamaz.
Jandarma Genel Komutanının, kâğıt üzerinde İçişleri’ne bağlı, ama fiiliyatta, güya “bağlı olduğu” bakanla eşdeğer bir kuvvet komutanı statüsüyle MGK’da oturması, ikilemin açık tezahürü.
Geçen Ağustos’un son haftasında Bakanlar Kurulu gündemine geldiği açıklanan, ama sonrasında bir daha telâffuz edilmeyen AB Ulusal Programında, jandarmanın sivil yönetim ve denetime alınmasına dair bir bölümün yer aldığı ifade ediliyordu. Ama akabinde jandarmanın “O kısım metinden çıksın” talebi basına aksetti.
Üç yıl önce terörle mücadelenin koordinasyonunu Başbakanlığa aktarma fikriyle ihdası düşünülen genel müdürlük, öngörülen şekilde işlemeyince, şimdi İçişleri Bakanlığı bünyesinde benzer bir birimin kurulması gündemde. Ama bunun da âkıbetinin farklı olması beklenmiyor.
Dahası, yeni birimin, devlet işleyişinde askere evvelce nüfuz edemediği alanlara da daha fazla müdahale imkânı vermesinden kaygı duyuluyor.
Bu kaygılardan birini Yusuf Gezgin aktifhaber.com sitesindeki yazısında şöyle özetliyor:
“Güvenlik Müsteşarlığının imkânlarından ve istihbarat havuzundan sivil otoritelerden öte askerî birimler yararlanacak, emniyetin istihbarat birikimi de askerlere akacaktır. Böyle bir yapıda, demokratikleşmeye ve sivil yönetimlere tehdit oluşturan Ergenekon tarzı derin örgütlerle mücadele imkânı kalmayacaktır.” (27.10.08)
Bir diğeri de şu cümlede kendisini gösteriyor:
“Askerî unsurlarla Millî Eğitim, Sağlık, Adalet Bakanlıkları arasındaki kopukluğu gidermek için Koordinasyon Genel Sekreterliği kurulması planlanıyor.” (A. Yavuz Arslan, Bugün, 31.10.08)
Askerî unsurlarla bu bakanlıkların ne ilgisi var ki, “aradaki kopukluğu gidermek” için böyle bir birime ihtiyaç olsun? Ve bunun, terörle mücadelenin koordinasyonu için kurulacağı söylenen bir yapıda gündeme gelmesinin anlamı ne?
Bunun, terör bahanesiyle askerî vesayeti daha da koyulaştırmaktan başka bir izahı olabilir mi?
05.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|