Tarihçe-i Hayat’ın Önsöz’ünde Ali Ulvi Kurucu’nun metnini koyup mealini de verdiği çok manidar bir âyet-i kerime yer alıyor:
“Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz. Ve hiç şüphe yok ki, Allah muhsinlerle—Allah’ı görür gibi ibadet eden mücahitlerle—beraberdir.” (Ankebut: 69)
Kur’ân’da, bu mânâyı farklı boyutlarıyla dile getiren daha birçok müjdeli âyet-i kerime var.
Keza, Kur’ân’ın bu zamana dersi ve mesajı olan Risale-i Nur’da da, söz konusu âyetlere ve yanı sıra, asırlar ötesinden bu hizmete müzahir olan Hz. Ali (r.a.) ile Gavs-ı Geylânî’nin (k.s.) müjdeli mesajlarına atıfla, Nur hizmetinin İlâhî inayet altında olduğunu ifade eden izahlar var.
Bu meyanda, “Nurun birinci muhatabı” Hulûsi Beyin Barla Lâhikası’nda yer alan mektuplarında da bu mânânın işlendiğini görüyoruz.
O mektuplardan birinde Hulûsi Bey diyor ki:
“Allahü Zülcelâlin nihayetsiz kerem ve rahmeti, fazl ve inayetiyle iki kere iki dört kat’iyetinde kat’î kanaatim gelmiştir ki, Hz. Gavs’ın ve onun üstadı İki Cihan Fahri Nebî-i Efhamımız (a.s.m.) Efendimiz Hazretlerinin dua ve himmetleri Hz. Kur’ân’ın şakirdleri üzerinedir.”
Ardından, “Su-i ihtiyarımızla bozmazsak, bu himayet ve sahabet elbette devam edecektir, kat’î kanaat ve imanındayım” diyor Hulûsi Bey.
İrademizi kötüye kullanıp bu manevî himaye ve sahiplenilme mazhariyetinden mahrum vaziyete düşmemenin çaresi, ihlâsın muhafazası.
İhlâs Risalesi’nde, Hz. Ali’nin (r.a.) o mucizevari kerametiyle ve Hz. Gavs-ı Âzam’ın (k.s.) o harika keramet-i gaybiyesiyle, Nur talebelerine bu ihlâs sırrına binaen iltifat edip himayetkârane tesellî vererek hizmetlerini manen alkışladıklarını belirten Üstad, “Hiç şüphe etmeyiniz ki, bu teveccühleri ihlâsa binaen gelir. Eğer bilerek o ihlâsı kırsanız, onların tokadını yersiniz” diyerek bu mânâya dikkat çekiyor (Lem’alar, s. 166).
Hulûsi Beyin, “Ey Üstadımın bu fâni âlemde arkadaşları, İnşaallah ahiret âleminde de yoldaşları olacak aziz ve kıymetli kardeşlerim” hitabıyla seslendiği hizmet ehline tavsiyesi de bu:
“Hz Üstadın gösterdiği yol, aynen Kur’ân’ın cadde-i kübrasıdır; ondan ayrılmayalım, hizmetten kaçmayalım, fütur getirmeyelim. Sermayesi yalan ve yalancılık olan siyaset propagandaları, su-i kesbimizle kazanılan ve bugün tevarüs edilen fena şeylere karşı kaderi ittiham derecesinde muradullaha müdahaleye cesaret etmeyelim.
“Biz abdiz; sebeb-i hilkatimiz (yaratılışımızın sebebi), Seyyidimizi, Yaratanımızı, Râzıkımızı bilmek ve bulmaktır. Hulâsa-i mevcudat olan Peygamberimiz vasıtasıyla inzal ve ikram buyurulan Kur’ân’ın ahkâmına ve o Hazretin Sünnetine tevfik-i harekete bezl ü gayret edelim.
“İşte o Nur elimizde, mürebbî (terbiyeci) yanımızda, muarrif (tarif edici) aramızda. Nurları nâşir (neşreden) mürebbî ve muarrifimizi dinlemeye çalışalım. Biz vazife-i ubudiyeti yapalım, netice-i mükâfatı Hâlık-ı Rahîmimize bırakalım, Yekdiğerimize en büyük yardım olan duayı da esirgemeyelim.” (Barla Lâhikası, s. 474-5)
Ehl-i hizmetin her zaman ihtiyaç duyduğu son derece önemli ikaz ve hatırlatmalar bunlar.
Var ediliş ve yaratılış gayemizi hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmadan; en birinci vazifemizin önce kendi imanımızı kurtarıp sonra başkalarının imanına kuvvet verecek şekilde çalışmak olduğunu şuuraltımıza yerleştirerek; şahsî kemalâta odaklanıp hizmeti ihmal hatasına düşmeden ubudiyet-hizmet bütünlüğünü muhafaza ederek; “hizmette hırs-neticeye kanaat” düsturuyla; boş tartışma, dedikodu ve çekişmelerle zaman ve enerji kaybetmeden; gelip geçici rüzgârlara kapılıp sarsılmadan; ana hedefleri hiçbir zaman gözden kaçırmadan; Allah’ın verdiği ömür sermayesini son âna kadar ihlâs ve istikamet çizgisinde en iyi şekilde değerlendirme çabası içinde yola devam etmek şiarımız olmalı.
İlâhî inayetin artarak devamı buna bağlı.
26.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|