Bediüzzaman Hazretleri medeniyetler mukayesesinde bulunurken, şu haliyle Avrupa medeniyetinin çökmekte olduğunu haber verir. 1919’da, Efendimizin taht-ı riyasetinde toplanmış meb’usların müzakere meclisinde “Halbuki o cereyan hem zalimane, hem âlem-i İslâmın tabiatına aykırı, hem mü’minlerin çoğunun menfaatine ters, hem ömrü kısa, parçalanmaya namzettir” ifadeleriyle izah ettiği dinsiz Avrupa medeniyetinin er geç parçalanacağını haber veriyor. Yazdığı ilk eserlerinin çoğunda tekrarlanan bu mânâyı çoktandır bir seyir içinde takip ediyoruz. Sosyal ve ahlâkî çöküşü her ne hikmetse pek nazara almadığımız halde, bizim de menfaatimize dokunduğundan maddî çöküşüyle fazlaca ilgileniyoruz.
Said Nursî Hazretleri, Avrupa ve Amerika medeniyetlerinin nasıl kurtulabileceklerini de çeşitli eserlerinde uzun uzadıya izah ediyor. Bilhassa Hutbe-i Şamiye eserinde, Batı medeniyetinin Kur’ân’a kulak vermesini engelleyen manilerin nasıl bertaraf olduklarını ve olacaklarını sıralıyor. Ahirzaman hadiselerinin seyrini ve mahiyetini açıkladığı risâlelerde Avrupa medeniyetine mensup hakikî İsevî’lerin öncülüğünde Kur’ân’a ve İslâma “muvasala çizgisi”ndeki yürüyüşün ve bu yürüyüş neticesindeki ittifakın, garp medeniyetini ve bütün insanlığı helâketten kurtacağını müjdeliyor.
Helâket ve felâket asrının temsilcisinin elindeki Kur’ânî reçetenin felâketzede Avrupalılar ve mûsibetzede Asyalılarca anlaşılmasını engelleyen hadiselerin üzerinde fazla durmak istemiyoruz. Yalnızca vurgulama niyetiyle, 11 Eylül öncesinde Salman Rüşdi, Humeynî, Teslime Nesrin ve Cemalettin Kaplan hadiseleri gibi bahanelerle İslâmı karalama kampanyaları ile sonrasındaki Hicaz orijinli ve motifli Bin Laden senaryosuyla global anlamda Avrupa medeniyetine mensup insanların müşevveş olmadan Kur’ân’ı dinlemeleri engellenmeye çalışılmıştır. Gerçi Kur’ân burada da mû'cizesini göstererek bütün nazarları kendisinde toplamış ise de, ahirzaman dinsizlerinin çıkardıkları toz-dumanın zihinleri müşevves ettiği de bir gerçektir.
Avrupa medeniyeti çocuklarının zihinlerini yanlışlardan kurtarıp durulaştıracak olan yine Kur’ân’dır. Bu çerçevede Kur’ân’ın zamanımızdaki hakikî tefsiri Risâle-i Nur’un bir asra yakındır semavî dinlere düşman materyalist Avrupa felsefesine nasıl diz çöktürdüğünü hepimiz biliyoruz. İşte Risâle-i Nur mütehayyir ve müşevveş İsevî âleme Kur’ân’ın mesajını aktarmaya çalışırken, Asya münafıklarının yardımıyla siyasal İslâmcılar başka formatlarda Türkiye’de sahneye çıktılar. Dinin, fukaralığın, ezilmişliğin, horlanmışlığın, dışlanmışlığın, zenginliğin, rüşvetin, beleşciliğin ve cehaletin siyasal İslâmcılarla çok mebzulca kullanıldığı Türkiye’de, Risâle-i Nur’a perde ve gölge olundu. Hayatında hiç kimsenin bir çayını bile ücretini ödemeden içmeyen Said Nursî’ye mukabil, bir kısım “dindarlar”ın hükümet sırtındaki ganimet yarışları, hakikaten mütehayyir Avrupa’ya yapılacak yardımları ciddî mânâda aksattırdı.
Türkiye dindarları Risâle-i Nur vasıtasıyla hem kendi dertlerine ve hem de Avrupalıların problemlerine Kur’ân’dan çözümler üretmeleri gerekirken, dünyevî küçük hesaplara dalarak, öz çocuklarını da kaybetmeye başladılar.
Biz inanıyoruz ki, Türkiye dindarlarına bu tuzağı hazırlayanlar başta dessas, mütecaviz Avrupa dinsizleriyle Asya münafıklarından oluşan şebekelerdir. Peygamberimiz (asm) ahirzamanda bu iki cereyanın beraberce çalışıp insanlığı ve bilhassa Müslüman ve Hıristiyanları mağlûp edeceğini haber veriyor. Said Nursî Hazretleri Kur’ân’ın ve Efendimizin istikbali tasvir eden haberlerini tefsir ederek hem Asya medeniyetinin inşasına ve hem de Avrupa medeniyetinin insanlığın zararına yerle bir olmamasına çalışırken, Türkiye Müslümanları Said Nursî’yi sevdikleri halde ona yeterince kulak vermediler.
Şu helâket ve felâket asrında bazı Müslümanların hiçbir mûsibet yokmuşcasına dünyayı rahatça yaşamaya yönelmeleri, asrın dehşetini arttırıyor. Materyalist felsefenin neticesi olan Avrupa medeniyeti yıkılırken, Müslümanların ellerinde Kur’ânî reçetelerle yardıma koşuşturmaları gerekiyor. Hakikî İslâm medeniyetinin güzelliklerini çekirdekler, saksılardaki fideler ve bazen de nihaller halinde takdim etmeden aklı gözüne inmiş Avrupalılar, şeriat-ı Ahmediyedeki hakikî medeniyeti nasıl görecekler ki... Unutmamalıyız ki, hakikî medeniyet aktüel Avrupa medeniyetinin kabuk parçalamasıyla inkişafa başlayacaktır. İnsanlık Kur’ân’ın güneşinde ve dingin terbiyesinde bunu başaracaktır.
03.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|