Çoğu insanda zengin olma arzusu vardır. Bunun için çalışır, çabalar, elinden gelen her şeyi yapar.
Ne var ki çalıştığı halde herkes zengin olamaz. Sebebi de ya işin kuralına göre hareket etmiyordur, ya da kısmeti o kadardır.
İnsana düşen elbet çalışıp çabalamaktır, hangi işi yapıyorsa meşrû dairede kalmak şartıyla işin kurallarına göre hareket etmektir.
Bazıları zengin olur ve hâline şükretmesini bilir. Onun için de mutludur. Bazıları ise zengin olmasına olmuştur, ama içini hırs bürümüştür, gözü yukarılarda olduğu için elde ettiklerini kâfi görmez, nice imkânlar içinde bulunduğu halde hâline şükretmesini bilmez, dolayısıyla mutlu da olamaz. Zenginlik huzur ve mutluluk vermesi gerekirken bir türlü huzur ve mutluluğu elde edemez.
İnsanlardan öylesi de vardır ki, “Allah tembelleri sevmez” deyip çalışır, elinden gelen her şeyi, hem de esas ve kanunlarına sadık kalarak yapar. Fakat ancak kendi yağıyla kavrulacak hâle gelir. El âleme avuç açmaz, kimsenin de minneti altına girmez, izzetini ayaklar altına almaz, kanaat eder, hâline şükreder.
Bu ikinci adam önceki gibi zengin olamamıştır, ama mutludur. Çünkü tembelliğe prim vermemiş, çalışıp çabalamış, yapılması gerekenleri yapmış, sonunda da, “Eh ne yapalım kısmetimiz buymuş!” deyip sabretmiş, şükretmiştir.
Eğer zenginlik insana mutluluk verecektiyse önceki zengin olduğu halde mutlu olamamıştır. İkincisi ise zengin olamadığı halde mutludur.
Peki, birincisini mutsuz, ikincisini mutlu eden husus nedir?
Birincisini hırs bürümüştür; ne kadar kazansa da kendinden yukarıdakileri baktığı için mutsuzdur. İkincisi ise tembellik ve ihmale girmemiş, üzerine düşenleri hakkıyla yapmış, kazandığı az da olsa kanaat etmesini, şükretmesini bilmiştir. Aslına bakılırsa ikinci adam birincisinden daha zengindir, birincisinin elde edemediği mutluluğu elde edebilmiştir.
Bu noktada, “Kısmetine razı ol ki insanların en zengini olasın”1 hadis-i şerifinin ifade ettiği hakikati görmemek mümkün değil.
Bu gerçek aynı zamanda bize İslâmın hakikatlerinin insanı ne kadar mutlu eden ölçüler olduğunu da açıkça gösterir. İslâm insanları hem dünyada, hem de ahirette mutlu etmek için gönderilmemiş midir?
Demek kısmetine razı olan insan dünyanın en zengin insanıdır. Hırslı insan ise dünyanın en yoksul insanıdır.
Ne dersiniz günümüzün insanının mutsuzluğunun temelinde bu ve bunun gibi nice hayat ve mutluluk verici ölçü ve prensiplerden uzak kalması yatmıyor mu?
Dipnot:
1. Tirmizi, Zühd: 2; İbni Mace, Zühd: 19, Müsned, 6:210.
03.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|