Sinemalarda gösterime giren bir film, ‘aydın’ların arasına ihtilâf soktu. Bir kısmı filmi beğendiğini ifade ederken, bir kısmı da tam aksi yönde fikir beyan ediyor.
Sözkonusu film, Can Dündar’ın hazırladığı “Mustafa” belgeseli. İstanbul ve Ankara’daki ‘gala’larda en üst seviyede izleyici bulan belgesel film, kendilerini ‘Atatürkçü’ olarak kabul ve ilân edenler arasında da tartışma konusu oldu. En başta CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, hazırlanan filmi beğenmediğini ilân etti. Baykal’ın itirazı, filmin muhtevasına. “Film, tarihi yanlış aksettiriyor” da diyemeyen Baykal, belgeselin; Mustafa Kemal’in arkadaşlarına sahip çıkmadığı ve yalnız kaldığı hissini vermesine itiraz ediyor.
Belki de filmle ilgili en isabetli yorum, tarihçi İlber Ortaylı’ya ait. Ortaylı, filmde ‘yeni bir bilgi’ olmadığını ifade etmiş. (Yeni Şafak, 31 Ekim 2008) Elbette işin aslını bilen tarihçiler için belgeselde yeni bir bilgi yok, ama resmî tarihin öğrettikleriyle iktifa eden kesim için ‘yeni ve sarsıcı’ bilgiler olsa gerek. Düşünün, ilkokul sıralarından itibaren bütün eğitim hayatı boyunca Mustafa Kemal’i; ‘hatası ve yanlışı olmayan bir lider’ olarak öğrenen ‘aydın’lar filmdeki ‘bilgi’leri hazmedebilir mi?
29 Ekim vesilesiyle vizyona giren film, muhtemelen önümüzdeki günlerde daha da tartışılacak. Çünkü önümüzde 10 Kasım var. Tartışmalar devam edecek de, acaba millet ekseriyeti işin aslını öğrenebilecek mi? Meselâ filmde, Mustafa Kemal’in ‘her gün bir büyük rakı içtiği’ ifade ediliyormuş. Bu filmi izleyen öğrencilerin; öğretmenlerinin anlattıklarını sorgulamaması mümkün olur mu?
Daha yakın zamana kadar Mustafa Kemal’in ölüm sebebi bile okul ders kitaplarında anlatılmıyordu. Geçen yıllarda Radikal gazetesinde yer alan bu konudaki bir yazıyı (‘Bugünkü imkânlar olsa Mustafa Kemal kurtulur muydu?’ anlamında) okula götürdü diye bir öğrencinin öğretmeni tarafından azarlandığını hatırlıyorum.
Bu filmi hazırlayanlar da, izleyip eleştirenler de bir şeyi unutmamalı: Tarihî gerçeklerin uzun süre gizli kalması mümkün değildir. Zaten, yapılan tartışmalar da bunu gösteriyor. Doğrusu, filmin vizyona girmesinden sonra medyada dikkat çekici değerlendirmeler de yapıldı. Gazetelerde yer alan bazı yazılar, kamuoyunda ilgi uyandırdı. Bir firmanın, hazırlanan bu belgesele sponsor olmaması ve devamındaki tartışmalar da dikkat çekici. “Sponsor olmadı, o halde M. Kemal’e karşıdır” şeklindeki yayınların arkasında ticarî gayeler ve rekabet olduğu ifade edildi ki akla uzak bir ihtimal olarak görülmüyor. Filmi hazırlayanlar ve aynı filme itiraz edenler de ‘Atatürkçü’ olduğunu ifade ettiklerine göre, önce kendi aralarında bir anlaşsınlar. Bu belgesel M. Kemal’i tarihî gerçeklere uygun şekilde anlatıyor mu, anlatmıyor mu? Sonra da milletin değerlendirmesine müracaat etsinler.
Türkiye, muasır medeniyet seviyesine ulaşmış, AB ölçeğinde hür ve demokrat bir ülke olmuş olsa belki de tartışmalar daha kıvamında gelişir, gerçeklere daha kolay ulaşılırdı.
“Tenkid etmek yasak, övmek serbest” anlayışı öğretmenleri de, tarihçileri de, siyasetçileri de çıkılmaz bir yola sürüklüyor.
03.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|