Dil üzerine söylenebilecek çok söz var. Zaten ‘atasözleri’mizin bir kısmı da bu konuda söylenmiş ve tecrübelerle doğruluğu ispatlanmış tesbitleri içinde barındırır. Başımıza gelen pek çok hadise de ‘dil’imize sahip çıkamayışımızdan kaynaklanır. Aynı şekilde ‘dil yarası’nın da bıçak yarasından daha yaralayıcı olduğu muhakkak.
Siyaset ve siyasetçi de en çok ‘dil’ine sahip çıkmadığı zaman zarar görür. Ölçüyü aşan sözler, kimi zaman siyasetçinin siyaset hayatının sora ermesine de sebep olur. Nitekim, sarf ettikleri ‘söz’ler neticesi siyaset hayatı biten onlarca belki de yüzlerce siyasetçi var.
Son günlerde siyasetçiler, yine ‘dil’leriyle birbirlerini yaralamaya başladı. TBMM’de devam eden bütçe görüşmelerinde ortaya çıkan ‘kavga’ların temelinde ‘dil’e sahip çıkamamak var. Meclis Başkanı bu hataya dikkat çekerek, milletvekillerine hitaben; “Yarın bir gün birbirimizin yüzüne bakmamıza engel olacak söz ve davranışlardan mutlaka kaçınmamız lâzım geldiğini bir kez daha hatırlamalarını rica ediyorum” demek durumunda kalmıştır. (AA, 4 Kasım 2008)
Bu, hadisenin bir yönü. Diğer bir konu ise günlük konuşmalarda kullanılan kelime, kavram ve isimlerin ‘dil’imizi yozlaştırması. Hele hele alış veriş merkezlerinin isimleri tam bir facia. Yıllar önce başka maksatlarla açılan ‘Vatandaş Türkçe konuş’ kampanyasını, “Vatandaş; dükkânına, alış veriş merkezine, hastahane ve ‘posta’ hanene Türkçe isim koy” diye yeniden açmak lâzım.
Türkiye’de ilkokuldan başlayan bir ‘yabancı dil’ eğitimi (daha doğrusu İngilizce eğitimi) olsa da, vatandaşın yabancı kelimeleri bildiği/anladığı zannedilmesin. Caddelerimizi süsleyen dükkânların isimleri Türkçe olsa ne kaybedilir? Onlarca özel hastahanenin adı bile Türkçe değil. Hatta bazıları daha önce Türkçe olan isimlerini (Hayat, Ömür, Esma Sultan, Üsküdar, vs. gibi) yabancı adlara çevirme yarışında...Yanlış uygulamanın bu kadar yaygınlaşmasına şaşmak lâzım.
Dün, İstanbul’un en yüksek binasında düzenlenen bir ‘tanıtım toplantısı’na katılma imkânı bulduk. Malûm, Kiler Holding tarafından yapılan ve pek çok yeniliğiyle Avrupa’da ‘birinci’ olan bir proje sözkonusu. “İstanbul Sapphire”den bahsediyoruz. Anten yüksekliği 261 metre olan bu binanın adı aslında “Safir” ama yazılışı İngilizce olarak tercih edilmiş. Bu durumu Kiler Holding yetkililerine hatırlattığımızda, “Yabancıların telâffuzuna uygun olsun diye böyle düşünüldü” dediler. Bir bakıma doğru, ama bu defa da ‘yerli’ler telâffuzda zorlanacak... Her gün o binanın önünden geçen binlerce kişi binanın ismini anlamakta zorlanacak...
Aslında hükümetin bu konuda tutarlı bir uygulaması olması gerekir. İlla da yabancı isim koymak isteyenlerden yüksek miktarda ‘isim vergisi’ alınması belki de caydırıcı olur. Bu isimler tercih edilirken, en azından ‘yerli’ler de düşünülerek “Türkçe”leri de yazılsa ne kaybedilir?
Her yönüyle ‘dil’imize sahip çıkalım. Ne dil yarasına, ne de dil tahribine kapı açmayalım...
05.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|