Kasım ayı, müziğimizin en büyük çınarlarının—tabiri caizse—devrildiği aylardandır. Zekâi Dede Efendi ve Hamamizade İsmail Dede Efendi, Lem’i Atlı ve diğerleri. Bugünkü yazıda son dönem büyük bestekârlarımızdan biri olan Lem’î Bey’i kalemimizin döndüğünce anlatmaya çalışacağım:
Lemî Bey, 1870 yılında İstanbul ‘da doğdu. Okul camiinde her ikindide okuduğu ezan ile hem okuldakilerin, hem de Fatih semtinin dindar kesimi içinde sesinin güzelliği ile ilgi ve takdir toplamaya başladı. Hafız Yusuf Efendi’den dersler almaya başladı. Hacı Arif Bey’in de talebesi oldu. 18 yaşında iken, güftesini Reşid Mümtaz Paşa’nın yazdığı “Hüsnüne reftar-ı nazın şan senin” şeklinde başlayan ilk bestesini yaptı. Müzikli toplantıların aranan sesiydi artık. Müzisyen kişiliğinin yanı sıra idarî görevlerde de bulundu. 1925 de Selahattin Pınar’ı tanıdı. Onu oğlu gibi sevdi. 1940’lara gelindiğinde ününün doruğundaydı, ama artık 70’li yaşlardaydı. 25 Kasım 1945’te vefat etti.
Lemi Bey az konuşur dedikodudan hiç hoşlanmazdı. Eserlerinin yanlış okunmasına müthiş sinirlenir ve sinirlenince de tarağını çıkarır saçını taramaya başlardı. İyiliksever bir insandı. Kendisine kötülük edenlere dahi ‘Allah’tan bulsun’ der hiç bir zaman kötülüğe kötülükle mukabele etmezdi. Bunun sebebini soranlara
“ Çok görmüşüz zevalini gaddar olanların
Eyyamı fırsatında dil zar olanların” beytini okumak sıkça yaptığı bir işti.
Dindar bir insandı Lemi Bey. Ramazan aylarında evde kılınan teravih namazlarında müezzinliği kendisinin yapmasında ısrar eder ve yapardı. Namazdan sonra Şehzadebaşı’nda Direklerarası’na gider çayını orada içerdi. En çok uşşak makamında eser bestelemesine rağmen Kürdilihicazkâr makamını da çok kullanmıştır. İki yüz civarında beste yapmıştır.
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ...
Mahmut Celâleddin Paşa (1839-1899) aynı zamanda bir şair ve besteci idi. Bir yaz gecesi yalısının balkonunda yardımcısı Nazım Bey’e yeni bir şarkısını öğretiyordu. Lavta çalan Nazım Bey eserin bazı yerlerini Mahmut Celaleddin Paşa birçok kez tekrarladığı halde bir türlü ne sesiyle ne de çalgısıyla seslendiremiyordu. O sırada arkadaşları ile sandal gezintisi yapan Lemi Bey de yalının önünden geçerken Paşanın Nazım Paşa’yla çalışmasını duydu. Sandalı durdurup çalışmayı dolayısıyla paşanın eserini baştan sona dinledikten sonra eseri yüksek sesle okudu. Bunu duyan Mahmut Celaleddin Paşa hayretler içinde kalarak adamlarını hemen sandaldakileri çağırmak üzere gönderdi. Lem’i Bey ve arkadaşları Paşanın yanına getirildiler. Mahmut Celaleddin Paşa o gece Lemi Beyi tanımış oldu ve ölünceye kadar onun teşvik ve takdir etti. Lemi Bey bu tanışmadan yıllar sonra ‘Hocam Yusuf Efendiden ve Hacı Arif Bey’den sonra benliğimi Muhtar Beye ve Mahmut Celaleddin Paşa’ya borçluyum. Bu iyiliklerini unutmam” demiştir.
Bir gün dönemin piknik yerlerinden Sultansuyu’na giderlerken İbrahim Paşa Korusu önünde Neyzen Aziz Dede’ye ( 1835–1905 ) rastlar. Onu ilk kez burada gören ve tanıyan Lem’i Bey, Neyzen Aziz Dede’nin neyle yaptığı segâh taksime aynı makamda gazelle karşılık verince, Neyzen Aziz Dede tarafından çok beğenildi. Neyzen Aziz Dede Lem’i Beyi alnından öpüp “Ömrümde segâh makamından bu kadar güzel ve doğru bir taksimle karşılaşmadım. Bugün beni ihya ettin” diyerek takdir etti. Lemî Bey bugünü asla unutamadı ve onu Neyzen Hüseyin Dede’den de çok beğendiği bir neyzen olarak hep andı.
Bir Şarkı
Son Aşkımı Canlandıran
Makam: Hicazkâr
Bestekâr: Lem’i Atlı
Son aşkımı canlandıran en tatlı emelsin
Bir hande-i sevda gibi bin zevke bedelsin
Ettikçe tebessüm akıyor nuru letafet
Halinde var başka eda başka teravet
Bir hande-i sevda gibi bin zevke bedelsin
Mecliste de tenhada da her yerde güzelsin
12.11.2008
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|