Yaklaşık on yıl önce arkadaşımız Murat Çetin, bir yazısında hukukçulara bir hukuk kuralını hatırlatmıştı: 6 ay ‘ses çıkmayan’ kişi ‘gaip/kayıp/yok’ sayılabilir. Türkiye’deki bazı hukukçular da ekseriyetle bu kuralı hayatlarıyla ortaya koyuyorlar. Hukuksuzluk karşısında ‘bir burdayız’ deyip gerçekleri hatırlatmayanlara rastlıyoruz.
Elbette gerçek hukukçular da var ve bunlar hukukun temel kurallarını başta ‘yasakçılar’ olmak üzere dünyaya ilan ediyorlar. Bu konuda ısrarlı da oluyorlar, fakat ne hikmetse bu ikazları dikkate alan ‘siyasî irade’ ortada görünmüyor.
Ünvanından, görev başında olduğu anlaşılan bir hukukçu yazdığı bir yazıda yasakçıların dayandığı temelleri zir-u zeber/yerle bir etmiş. “Dr.; Yargıç-Beypazarı Adliyesi” ünvanıyla Taraf’da yayınlanan Orhan Gazi Ertekin imzalı yazıda; iktidar ve anamuhalefet partisi ile Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsü konusundaki ‘duruş’ları ele alınmış. Gerek iktidar ve gerekse anamuhalefet patisinin tavrını eleştiren Ertekin, Anayasa Mahkemesinin TBMM’nin iradesi karşısındaki tavrına da ciddî eleştiri getirmiş.
Doğrusu, fiilen görev yapan bir yargıcın bu beyanı takdire şayan. Her ne kadar yargı bağımsız olsa da, fincancı katırlarını ürkütme pahasına kaleme alındığı anlaşılan bu ve benzeri yazılar dikkate alınmalı.
Tebrike şayan yazıda şu ‘hükme’ varılmış: “Türban bir yasa/anayasa sorunu değil, siyasi/idari bir sorundur. Dolayısıyla, Türban, üniversiteler bakımından, yasanın/normun içinde ne bir ‘sorun’ ne bir ‘çözüm’ imkânı barındırmaktadır. Bu nedenle yasa-anayasaya dayanan saçma, skolastik tartışmalardan uzaklaşmak, bizzat rektörlerin siyasi/demokratik olgunluklarının sorgulandığı bir mecraya doğru tartışmayı taşımak artık bir zarurettir. Türbanı yasaklayan veya serbest bırakan bir yasa/norm olmadığı gibi herhangi bir mahkeme kararından da yasaklayıcı sonuçlar çıkarılması mümkün değildir (Çünkü yasak üretme, norm gerektirir, normu ise yasama organı koyar) AYM’nin son kararı olduğu yerde durmaktadır. Fakat bu kararın bağlayıcı olduğu veya olmadığı tartışması da ciddiye alınabilecek bir nitelik taşımaz. Siyasi/demokratik olgunluğa sahip her rektörün yapacağı şey kapılarını türbana açmak ve en çok da yoksulları vuran, asıl yoksulları kendi çaresizlikleri ile baş başa bırakan bu adaletsiz geleneği tersine dönüştürme cesareti göstermektir. Rektörleri böyle bir serbestlik uyguladıklarında yasal olarak sorumlu kılan hiçbir norm, hiç bir mahkeme kararı yoktur. Onların sorumluluğu, asıl olarak, demokratik olgunluk ve öğretici bir eğitim geleneğinin tesis edilmesinden ibarettir. Bu da türbanın üniversite hayatımızın farklılıkları içinde yerleştirilmesiyle olur.” (Taraf, 9 Kasım 2008)
Tekrarlayalım: Dünya alemin ve dahi yasakçıların da bildiği gibi yürürlükteki kanunlarda başörtüsünü yasaklayan bir madde yok. Uygulamanın kanunsuz olduğunu görev başındaki hukuçular da hatırlatıyor.
İşin özünde siyasî irade eksikliği olduğu apaçık... Lütfen, gerçekleri dile getiren hukukçulara kulak verelim. Türkiye’nin önünü kapatan ve ufkunu karartan bu yasağa son verelim.
İlk adımı da demokrat rektörler atsın...
12.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|