İyiliği emretme, kötülüğü nehyetme, farz emirlerdendir. Maksat kâinatta hâkim olan güzellik, iyilik ve mükemmelliğin hayatımızda da hükmetmesi, dünyamızın da cennete dönmesidir. İslâm hem dünyayı, hem de ahireti cennete çevirmek için gelmemiş midir?
Evet iyilik ve güzellikler hâkim olursa, hayatı felç, insanları huzursuz eden kötülüklere yer kalmaz dünyamızda. Onun için mü’min, güç ve imkânlarına göre kötülük karşısında sessiz, vurdumduymaz kalamaz. Gücü yetiyorsa eliyle, yetmiyorsa diliyle, ona da gücü yetmiyorsa onu kalben kötü görmekle mukabele edecektir.
Demek mü’min kâinatta hükmeden iyilik ve güzelliğe dinin emirlerine uymak sûretiyle uyum sağlayacaktır. Peygamberlerin gönderiliş maksatları da budur. Ne zaman ki onların getirdiği âhengi sağlayan bu esaslara insanlık uymamakta direnmiş, işte o zaman helâk olan kavim örneklerinde olduğu gibi insanlar yok olmaktan kurtulamamışlardır.
İyi olmak önemli, gerekli, ama iyiliğe de vesile olunarak iyilik kemâlini bulacaktır. Allah Resûlü (asm), ashabına bu eğitimi vermişti. Bakın sahabe bu eğitimi nasıl almış!
Bir gün Allah Resûlüne (asm) bir adam gelip devesinin öldüğünü, deveye ihtiyacı olduğunu söylemişti. O anda Resûl-i Ekrem’in (asm) verebilecek bir devesi yoktu. Yanında deve olmadığını bildirdi. Hemen bir sahabi ileri atılıp “Ya Resûlallah, ben onu binek hayvanı temin edebilecek birinin yanına götüreyim” dedi.
Bundan çok memnun kalmıştı Allah Resûlü (asm). Memnuniyetini şu cümlelerle dile getirdi: “Kim bir hayra vesile olursa, o hayrı yapanın sevabı kadar hayra kavuşur.”1
İnsan hayır yapamayacak güçte olabilirdi. Ama herkes hayra vesile olabilirdi. Demek sevaba ulaşmak için illâ imkân sahibi olmak gerekmiyor. O duyguı, o niyet ve o yolda gayretle vesile olmak bile insana sevap kazandırabiliyor.
Dünya misafirhanesinde sevap kazanarak asıl vatanı olan ahirete hazırlık yapma gayreti içinde olan insanlar için görüldüğü gibi nice sevap kazanma yolları var.
Dipnot:
1- Müslim, İmare: 133; Ebû Davud, Edeb:115
12.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|