Şarkı sözleri gibi. Gerçekten de bunlar şarkı sözleri. Ama Recep Tayip Erdoğan’ın değil Orhan Baba’nın. İhanetler ve siyasî aldatmaların sonucunda başbakan dile gelmiş ve bunları içinden geldiği gibi sansür etmeden söylemiş. Fena mı etmiş? Dilin kemiği yok, öyle gelmiş ve ağzından öyle dökülmüş. Orhan Baba gibi kederlenmiş ve acı söyletir hesabı acıları dile gelmiş ve dilinden dışarıya boşalmış. Yazıklar olsun ve sevsinler seni diye söze girmiş ve devam etmiş.
Peki, bütün bu acı tepkinin sebebi ne?
Kendisinin itirafıyla da basında hükümet sözcüsü veya yorumcusu gibi davranan ve son yıllarda kılık kıyafetiyle iyice Mustafa Kalemli’yi hatırlatan Fehmi Koru, ‘ya sev ya terk et’ edebiyatı üzerine başbakanı kırmak pahasına basındaki muayyen mahfillere yaban kalmamak ve yabancı durmamak için ‘zılgıt’ yemeyi de göze alarak racon kesmişti. Tepkinin nedeni bu. Sen misin racon kesen. Bu defa zeminin ayağının altından kayıp gitmesiyle zaten çatacak yer arayan Tayyip Erdoğan Brütüs’ünü keşfetmiş olmanın hazzıyla muhatabına yüklenmiş de yüklenmiş. Yazıklar olsun demiş. Peki haksız mı? ‘Besle kargayı oysun gözünü’ misali yandaş basının ağır toplarından olan bu zatın ileri geri konuşmasına içerlemiş. En zor anında arkadan hançerlendiğini düşünmüş. Zor zamanda gazeteciye sahip çık ve ardından düğününe derneğine git o da sana en muhtaç olduğun zaman zarfında küfranı nimette bulunsun, Bununla birlikte Fehmi Koru’nun da haklı olduğu yönler var. Kendisine fırçanın miting havasında ve ulu orta atılmış olması haklılığını perçinliyor. Doğrusu bu bağlamda kim haklı kim haksız itiraf etmeliyim ki ben de pek kestiremiyorum, ipin ucunu epeyi kaçırdım sanırım. Fehmi Koru bir tv kanalında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Obama gibi geldiğini ve zamanla Bushlaştığını söylemişti. Bunu başka türlü ifade edenler varsa da her neyse..
***
Başbakan velinimeti olduğu gazeteciden farklı değerlendirmeler bekliyormuş meğerse. ‘Beni illa da birine benzeteceksen bizim yakadan birisi olsun; meselâ Atatürk’e veya Kanuni Sultan Süleyman’a benzet’ demiş. Obama’ya da Bush’a da dudak bükmüş, burun kıvırmış. Kabahat incili kaftan olmuş kimse üzerine almamış derler ya o hesap başbakan da elbette Bush ile birlikte anılmak istemeyecektir. Lâkin dünyada bir Obama çılgınlığı varken başbakan niye onu da reddediyor ve elinin tersiyle itiyor; anlayan varsa beri gelsin. Kendisini Kanuni Sultan Süleyman ayarında görmesi ise başka bir bağlamda değerlendirilmeli. Bunu en iyi değerlendirecek olan Musa (Aleyhisselam) benzetmesinin mimarı olan sözcüsü Akif Beki olmalı. Yine ona bir kez daha ‘Akif Beki, de ki ‘diye bu meseleyi açmasını isteyebilir. Akif Beki yetmezse yanına Erdoğanizm kavramının mucidi Alon Liel’i de alabilir ve imdadına yetişebilir.
Başbakanın kendisini Mustafa Kemal’e benzetmesi de ilginç. Şu günlerde Mustafa filmiyle birlikte yeniden vizyona girdi ve gişe hasılatı ve rekorları kırıyor. Ama hem Erol Mütercimler, hem de Can Dündar’a göre asıl misyonu semavî iktidarı ve saltanatı yere indirmekmiş. Bu hususta gerçekten de aralarında bir benzerlik var mı, yoksa Musa benzetmesi gibi çalıntı bir benzetme mi, uzmanlarına havale ediyoruz. O kendisi Mustafa Kemal’e benzetse de Devlet Bahçeli gibiler onu Son Sadrazam Damat Ferid Paşa’ya benzetiyorlar. Bununla birlikte elbette ki Mustafa filminin gişe hasılatları kırdığı bir sırada kendisini Mustafa ile bütünleştirmesi boşuna olmayabilir. Nitekim hazret Hülya Avşar’la birlikte bir programda halvet halinde iken Anayasa Mahkemesi başörtüsü yasağının gerekçeli kararını ilân etmişti. Bunlar tesadüf değil, tevafuk olsa gerek. Artık bu gerekçeli karara göre bir daha başörtüsü serbestisi için yasal girişimler sonsuza kadar dondurulabilir.
***
Mustafa Kalemli ebadındaki veya kalıbındaki gazeteci ise tepkiyi yedikten ve başbakana yakın çevrelerin ifadesiyle ‘kıçının üzerine oturduktan sonra’ kendine gelmiş. ‘Bu başbakanın normal halidir alınmaya gerek yok’ dedi. ‘Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz ama başbakanın huyu böyledir’ dedi ve meseleyi sineye çekti. Maşallah siyasetçiler gibi zaman onu epey hazımlı hale getirmiş ve sinirlerini almış. ‘Onun üslubu bu’ dedikten sonra bu üslubu pek de yadırgamadığını ortaya koyuyor. Doğan Grubu konusunda başbakanı eleştirse de yine de onlara şu telkini yapan kendisi: Erdoğan çok güçlü onun hışmından sakının ve sakın üzerinize çekmeyin!
Peki, bu durumu nasıl değerlendirmeli? Arabesk tepkiye karşı arabeskçe bir karşılık veya yorum mu? Yazar söylediklerinin pek arkasında durmuyor ya da duramıyor. Bu karmaşık bir medya-siyaset ve patron üçgeni ilişkisi. Bu ilişki sağlıklı olmadan yorumlar ve tepkiler de sağlıklı olamayacaktır. ABD’nin en ünlü iki gazetesi NYT ve Washington Post en güçlü olduğu dönemde bile Bush’a hayır dedi, karşı çıktı. Bu tavır baba Bush’un tepkisini çekti. Baba Bush onlar karşısında aynen Özal gibi ‘Sizden büyük Allah var’ diye tepki gösterdi. Burada ise Fehmi Koru, Doğan Grubuna akıl vererek; sinmeyi teklif ediyor. Akçeli ilişkilerle hükümete göbekten bağlı bulunan Doğan Grubu sussun da bu akçeli ilişkilerden müberra olanlar konuşsun. Konussun ki, ülkede basının yeri berraklığını korusun ve işlevini sürdürsün. Herhalde medyaya bu şekilde akıl veren kalemler sadece ve sadece bizim ülkemizde bulunur. Talihsizlik başbakanın konuşmasında değil bu güç karşısına yelkenlerini indirenlerdedir. Doğan medyasına ‘yelkenleri indir’ ve başbakana ‘Bush gibi olma’ diyeceğine sen Washington Post veya New York Times gazetesi gibi ol. En azından bu hususta. Türkiye’de herkes başkasının görevini yapıyor vesselâm. Kendi işini yapan neredeyse yok. Nitekim onlar da böyle.
12.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|