Süleyman Soylu’nun “kökten demokrat” bir partili olarak DP’ye başkan seçilmesinin üzerinden bir seneye yakın bir süre geçti. Bu zaman zarfında Soylu, Türkiye’yi karış karış dolaşarak, yılların biriktirdiği sorunlarla ve 22 Temmuz’da alınan yüzde 5.6’lık sonucun getirdiği moralsizlikle dibe vuran teşkilâtları yeniden toparlayıp ayağa kaldırmaya odaklandı.
Bu amaçla yaptığı geziler ve konuşmalarında verdiği mesajlar yerel basında çıktı, ama ulusal basında yer bulamadı. DP ile ilgili olarak çıkan tek tük haberlerse genelde olumsuz içerikteydi.
Medyanın tavrına bağlı olarak DP’nin toplum gündeminde yer bulamaması da, anketlerde yine düşük oy oranlarıyla görünmesi de normal.
Ancak AKP-CHP-MHP-DTP dörtgenine sıkışmış ve Türkiye’nin her geçen gün daha da ağırlaşan sorunlarına çözüm üretemediği açıkça görülen 22 Temmuz tablosunun iyice tıkandığı ve siyasette demokratik bir alternatif ihtiyacının daha şiddetli şekilde hissedildiği de bir vâkıa.
Aslında DP, bu ihtiyaca cevap verebilecek potansiyele sahip bir gelenekten geliyor. Ama bugünkü durumu itibarıyla, geldiği çizginin gücünü yansıtabilen bir durumda olduğu söylenemez. Yılların getirdiği bir yıpranma söz konusu.
Bu yıpranmanın dıştan kaynaklanan sebepleri de var, içeriyle alâkalı boyutları da mevcut.
Ki, Soylu Yeni Asya’ya verdiği mülâkatta bunları bir miktar tahlil etti. İçe dönük sebepler faslında, partiyi bu noktaya getiren en önemli etkenlerin başında milletten ve tabandan uzaklaşma vâkıasının geldiğini ifade etmesi önemliydi.
Samimî bir özeleştirinin neticesi olan bu tesbitin gereği, bu yanlıştan vazgeçilip, tabanla ve milletle tekrar bütünleşme yoluna girilmesiydi.
Anlaşıldığı kadarıyla, geçen on ay zarfında teşkilâtları tekrar derleyip toparlama noktasında hayli mesafe alınmış görünüyor. Tabiî, kesin bir hükme varabilmek için kongreden çıkacak sonucu beklemek gerekiyor. Sonuç, ifade ettiğimiz gözlemi doğrularsa, ilk etap aşılmış olacak.
Ondan sonra ikinci aşamaya sıra gelecek:
Araya giren fetret devirlerinin getirdiği yabancılaşmayı giderip milletle yine bütünleşmek.
Soylu’nun Yeni Asya’ya verdiği mesajlar, her iki cihetten de olumlu sinyaller içeriyor. Yapacakları tüzük değişikliğiyle parti tabanını yönetimde belirleyici ve söz sahibi kılmayı hedeflediklerini söyleyen DP Genel Başkanı, ardından farklı toplum kesimleriyle de “beyaz sözleşme” imzalayarak yola devam edeceklerini anlatıyor.
Mülâkatının ilk günkü bölümünde öne çıkardığımız “Statüko DP’yi terbiye edemez” mesajı dikkat çekti, ama beraberinde şu şuali de getirdi:
“Muhalefetteyken buna benzer, hattâ daha ileri sözlerin, şimdi Soylu’nun oturduğu koltukta evvelce oturanlarca da söylendiğini çok duyduk. Ama iktidara geldiklerinde iş değişti. Ve ‘Muktedir olamama’ sorunu onları da kuşattı...”
Sohbetimizde Soylu’ya bu suali bizzat sorduk. Verdiği cevabın özeti iki paragraf yukarıda. Yani diyor ki: “Muhtemel dayatmaları, tabanımıza ve millete dayanarak aşacağız.” Bir anlamda, haricî rüzgârlar karşısında ince bir tel gibi kolayca eğilip bükülebilen “tek adam” yönetiminin yerine, sağlam ve kopmaz bir halat mahiyetindeki “müşterek irade”nin ikamesini öngörüyor.
DP bunu başarabilirse, aynı zamanda siyasetin en kronik açmazını aşmanın da yolunu açar.
Soylu’nun beyanlarında dikkat çeken önemli bir nokta da, muhalefetini sadece AKP’ye odaklanan kısır bir siyaset anlayışına değil, topyekûn sistem eleştirisine dayalı bir temele oturtması.
AKP’nin hatalarına yüklenirken, “AKP’ye karşı çıkayım” derken CHP çizgisine kayma tuzağına düşmediği gibi, yüksek yargı ve TSK’dan sâdır olan antidemokratik tavırları da eleştirmekten kaçınmayarak tutarlı bir duruş sergiliyor.
Doğru ve sağlıklı bir zemine oturan bu duruş inandırıcı bir üslûpla halka mal edilebildiği takdirde, alternatif arayışı adresini bulmuş olur...
12.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|