Bugün üç fotoğraftan bahsetmek istiyorum. 2008 yılını sonlarına geldiğimiz şu günlerde gazetelerde yer alan bir fotoğraf pek çok kişinin içini acıttı. Hem mağdur olanları, hem de milletin vicdanını yaraladı. Fotoğraf şöyleydi… Bir grup başörtülü hanım, yere eğilmiş bir yerlere bakarken görülüyordu. Tel örgünün diğer yanında ağaçlar olduğu için de yere çömelerek tâ ileride görülen askerlere doğru bakıyorlardı.
İkinci fotoğraf ise, bir partinin (CHP) bir programında başörtülüler ön sıralara değil de, arka sıralara oturmaya zorlanıyor. Üçüncü fotoğrafta yine bu partinin “katılım töreni”nden yansıyor. Bir tarafta başörtülüyü salonda öne oturtmaya lâyık görmeyen zihniyet, partisine üye olan çarşaflı bir hanımefendiye altı oklu parti rozetini takıveriyor!
* * *
İlk fotoğraftaki olaya gelirsek… Türkiye’nin dört bir yanından Manisa’da vatanî görevini yapan çocuklarının, yemin törenine gelen aileler (anne, abla, eş) sabahın erken saatlerinde nizamiye önünde kuyruğa girmişler. Aileler içeriye alınırken yapılan kimlik kontrolünde ailelerin içini acıtan ve hayrete düşüren bir olay yaşanmış. Kimlik kontrolünde, 40 yaşın altında olan başörtülüler içeri alınmamış. Ve yakınlarını tel örgülerin ardından görmeye çalışmışlar. Hatta öyle aileler olmuş ki, (haberlerden öğrendik) askerlik görevini yapan erin 40 yaşın altındaki akrabası tören alanına giremezken, 40 yaşın üzerindeki halası içeri alınmış. 40 yaşın altındakilerin içeri alınmamalarının tek gerekçesi de başörtülü olmalarıymış.
Askerliğini yapanlar bilirler, yemin törenine aileleri gelmeyen mahzun olurlar. Bir asker için yemin töreni çok önemlidir. Günlerce “sağa dön, sola dön, ileri marş” komutlarıyla yemin törenine hazırlanırlar. O günde aileler de oğlunun çakı gibi asker olduğunu orada görürler.
Burada başörtülüleri oraya almayanlara, “Niye şehit cenazelerinde başörtü-başı açık ayrımı yapılmıyor?” gibi şeyler söyleyecek değiliz. Ama ortada bir yanlışlık yok mu? 40 yaş gibi bir ayrım niçin yapılıyor? Bunun bir sorumlusu yok mu? Diğer yerlerde bu ayrım olmadığına göre bu ayrımı yapan hakkında bir soruşturma yapıldı mı, yapılacak mı? İlklerin Genelkurmay Başkanı bu olayla ilgili açıklama yapacak mı? Merakla bekliyoruz.
Bu fotoğraflar her gün Türkiye’nin değişik yerlerinde tekrarlanıyor. Bunlar sadece son günlerde gözümüze çarpanlar…
Bir kez daha yazmakta fayda var. Şu anda başörtüsünü yasaklayan ne bir kanun, ne bir anayasa maddesi var. Yorumlara dayalı uygulanan fiilî olarak uygulanan bir yasak var.
Başörtüsü yasağının kalkması konusunda “toplumsal bir mutabakat”ın olduğu son günlerde yapılan bir ankete göre iyice perçinlendi. GENAR araştırma şirketinin anketinde sorulan “Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararında “Başörtüsü serbestliği, ‘laiklik ilkesi’nin ihlâli anlamına gelir, görüşüne’ katılıyor musunuz?” sorusuna, ankete cevap verenlerin yüzde 68’i ‘hayır’ cevabını vermiş. Yasak kalkmalı diyenlerin oranı yüzde 69.9…
Başörtüsünü çevrenin ve ailenin baskısı ile örtündüğü söyleyenleri de haksız çıkaran bir sonuç da, “Niçin örtünüyorlar?” sorusuna cevap verenlerde görülüyor. İnancım gereği örtünüyorum diyenlerin oranı yüzde 62.3, geleneklere bağlılık 19.6 olurken, sadece yüzde 5.1’lik bir kesim “ailemin istediği” ile cevabını vermiş. Bir diğer çarpıcı sonuç ise, “Türbanın sorumlusu kim?” sorusunda karşımıza çıkıyor. Hükümet diyenlerin oranı yüzde 45.9, CHP diyenlerin oranı yüzde 24.9, yargı/anayasa mahkemesi diyenlerin oranı yüzde 15.7, ordu diyenlerin oranı da yüzde yüzde 7.9…
Bu sonuçlar hâlâ birilerine bir şeyler hatırlatmadı mı? Bakın halkın yüzde 70’i yasağın kalkmasını istiyor. Avrupa Konseyi, kamu çalışanlarının dinî inançlarına uygun kıyafet giyme özgürlüğünün “laiklik” gerekçesiyle kısıtlanamayacağını açıkladı, bundan haberleri yok mu?
Sabah gazetesi yazarı Ergun Babahan’ın çarpıcı bir benzetmesi vardı. Hem TSK’nın, hem de başbakanlığın son günlerde uyguladığı akreditasyonu anlatan Babahan, “Üniversiteye başörtülü kızları almamak da bir çeşit akreditasyon uygulamaktır aslında ve bu genç kızlar kıyafetleri nedeniyle akredite olamamaktadır” diye yazıyor. (13 Kasım 2008)
Gazeteci Rauf Tamer de “CHP’den başörtülü bir hanım belediye başkanı seçilse, türban tartışması’ biter miydi?” (13 Kasım 2008) diye soruyor. Bitmezdi elbette. Meseleye inanç hürriyeti ve insan hakları açısından bakılmadığı sürece bu mesele çözülmez, çözülmüyor da…
Artık adına ayrımcılık, akredite uygulaması deyin. Binlerce insanın mağdur eden bu uygulamalar artık sona erdirilmelidir. Çünkü yasak hem okullarda, hem de devlet dairelerinde kanunsuz bir şekilde uygulanıyor. Eninde sonunda bu yasak kalkacaktır, yasakçılar da yasakçı damgasını yıllarca taşıyacaklardır.
15.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|