İnsanlığın saadeti, iktisat ve sa’ye gayrettedir
“Beşerin saadet-i hayatiyesi, iktisat ve sa’ye gayrette olduğunu ve onunla beşerin havas, avâm tabakası birbiriyle barışabilir” diye Risale-i Nur bu esası izaha binaen, kısa bir iki nükte söyleyeceğim.
kinci sual: Sen eskiden şarktaki bedevî aşâirde seyahat ettiğin vakit, onları medeniyet ve terakkiyata çok teşvik ediyordun. Neden kırk seneye yakındır medeniyet-i hâzıradan “mim’siz” diyerek hayat-ı içtimaiyeden çekildin, inzivaya sokuldun?
Elcevap: Medeniyet-i hâzıra-i garbiye, semavî kanun-u esasîlere muhalif olarak hareket ettiği için seyyiatı hasenatına, hatâları, zararları, faydalarına râcih geldi. Medeniyetteki maksud-u hakikî olan istirahat-i umumiye ve saadet-i hayat-ı dünyeviye bozuldu. İktisat, kanaat yerine israf ve sefahet; ve sa’y ve hizmet yerine tembellik ve istirahat meyli galebe çaldığından, biçare beşeri hem gayet fakir, hem gayet tembel eyledi. Semavî Kur’ân’ın kanun-u esasîsi, “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm Sûresi, 53:39.) “Yiyin, için, fakat israf etmeyin.” (A’râf Sûresi, 7:31.) ferman-ı esasîsiyle, “beşerin saadet-i hayatiyesi, iktisat ve sa’ye gayrette olduğunu ve onunla beşerin havas, avâm tabakası birbiriyle barışabilir” diye Risale-i Nur bu esası izaha binaen, kısa bir iki nükte söyleyeceğim:
Birincisi: Bedevîlikte beşer üç dört şeye muhtaç oluyordu. O üç dört hâcâtını tedarik etmeyen, on adette ancak ikisiydi. Şimdiki garp medeniyet-i zâlime-i hâzırası, su-i istimâlât ve israfat ve hevesatı tehyiç ve havâic-i gayr-ı zaruriyeyi, zarurî hâcatlar hükmüne getirip görenek ve tiryakilik cihetiyle, şimdiki o medenî insanın tam muhtaç olduğu dört hâcâtı yerine, yirmi şeye bu zamanda muhtaç oluyor. O yirmi hâcâtı tam helâl bir tarzda tedarik edecek, yirmiden ancak ikisi olabilir; on sekizi muhtaç hükmünde kalır. Demek, bu medeniyet-i hâzıra insanı çok fakir ediyor. O ihtiyaç cihetinde beşeri zulme, başka haram kazanmaya sevk etmiş. Biçare avâm ve havas tabakasını daima mübarezeye teşvik etmiş. Kur’ân’ın kanun-u esasîsi olan “vücub-u zekât, hurmet-i riba” vasıtasıyla avâmın havassa karşı itaatini ve havassın avâma karşı şefkatini temin eden o kudsî kanunu bırakıp burjuvaları zulme, fukaraları isyana sevk etmeye mecbur etmiş. İstirahat-i beşeriyeyi zîr ü zeber etti.
Emirdağ Lahikası, s. 334
aşâir: Aşiretler.
terakkiyat: İlerlemeler, gelişmeler.
medeniyet-i hâzıra: Şimdiki medeniyet, hazır medeniyet.
hayat-ı içtimaiye: Toplumsal hayat.
Medeniyet-i hâzıra-i garbiye: Şimdiki Batı medeniyeti.
kanun-u esasî: Temel kanun.
seyyiat: Kötülükler, günahlar.
hasenat: İyilikler, sevaplar.
râcih: Üstün gelme.
maksud-u hakikî: Hakiki kastedilen.
istirahat-i umumiye: Genel istirahat.
saadet-i hayat-ı dünyeviye: Dünya hayatının mutluluğu.
sa’y: Çalışma, gayret.
hâcât: İhtiyaçlar.
garp: Batı.
medeniyet-i zâlime-i hâzıra: Şimdiki zalim medeniyet.
hevesat: Hevesler.
tehyiç: Heyecana getirme.
havâic-i gayr-ı zaruriye: Zaruri olmayan ihtiyaçlar.
mübareze: Çekişme, kavga.
vücub-u zekât: Zekâtın farz olması.
hurmet-i riba: Faizin haram olması.
avâm: Sıradan biri, fakir halk tabakası.
havas: Marifet ve yaşayışça üstün olan, üst tabaka.
zîr ü zeber: Paramparça. Alt üst, karma karışık, darma dağınık.
|