AB İlerleme Raporunda, “Türkiye’nin kültürel çeşitliliğini güvenceye almak ve azınlıklara saygı ve korumanın güçlendirilmesi”yle ilgili hiçbir ilerlemelerin olmadığından hareketle, “azınlık hakları”nın yeniden gündeme getirilmesi, en çarpıcı başlıklardan.
Ne var ki “azınlık” ve “ayırımcılık” meselesinin yine “eşcinseller”e indirgenmesi, raporu hazırlayan AB Konseyi’nin Türkiye’nin değerleri hakkında yanlış bilgilere sahip olduğunu bir defa daha gösteriyor.
Şu işe bakın; raporda, “kültürel haklar” hatırlatılırken, özel kursların da kapanmasıyla okul sisteminde Kürtçe öğrenmenin yolunun kalmadığı gibi talî problemlerle uğraşılıyor. Ama Müslüman çoğunluğun “dinî özgürlükler sorunu” ile ilgili bir paragraf yok…
Hükümetin “GAP planı” açıklamasına yer verilen raporda, Suriye sınırındaki kara mayınlarının ciddî bir sorun olmayı sürdürmesine dikkat çekilmesi ve siyasî iktidarın terör yüzünden göç edenler ve “koruculuk” hakkında genel bir stratejisinin olmadığının belirtilmesi, İlerleme Raporunda iletilen önemli hususlardan.
Ancak raporda “ayrımcılığın”, İstanbul’da Romanların evlerinin yıkılmasına ve salt “Kürt nüfusunun haklarını ve özgürlüklerini tam olarak kullanması”na inhisar edilmesi, basın özgürlüğü ve medyanın durumunun salt “Roj Tv’nin kapatılmaması”nın misal verilmesi, Türkiye’de ecnebî tezgâhıyla tahrik edilen etnik kışkırtıcılığı su yüzüne çıkarıyor.
“Leyla Şahin dâvâsı”ndan, sırf inancını ifâde ettiği için yargılanıp hapis cezası alan “İlâhî ikaz” dâvâlarından bahsedilmeyip sürekli “Leyla Zana dâvâsı” benzeri “terör örgütü”yle ilintili olarak “Kürt meselesi”nin öne çıkarılması, başvurulan çarpıklığın vahametini gösteriyor…
ALEVİLER “AZINLIK” MI?
Raporda başta yasadışı başörtüsü yasağı ve Diyanet’e bağlı Kur’ân kurslarında çocukların dinlerinin temel kitabını öğrenmelerini engelleyen “yaş yasağı” olmak üzere Müslüman çoğunluğun dinî özgürlüklerinden tek kelime bahsedilmezken, “inanç özgürlüğü” başlığı altında Ankara’nın AİHM’in zorunlu din dersleriyle ilgili kararını uygulamaya çağırılması, sözkonusu çarpıklıklardan biri.
Rapordaki en vahim tanım, tıpkı bu milletin asıl unsuru olan Kürtler gibi Alevilerin “azınlık” gibi gösterilmesi. Alevilerin, Avrupa Konseyi’ne yaptığı başvuruyu da hatırlatan raporda “Alevî çocukların bu derslerden muaf tutulması” yönündeki kararının Türkiye’deki tahriki ve yankıları, AB ve AİHM’in bu hususta ne denli şaşırtıldığının açık bir göstergesi.
“Laiklik ekseninde Alevilik” teziyle, Türkiye’de devletin denetim ve gözetimi altında verilen “din kültürü ve ahlâk bilgisi” derslerinin dahi çok görülüp “kaldırılması” talebinin AİHM’in “kararı”na dayandırılması, Ankara’nın AB’yi ne denli ihmal ettiğini bir defa daha ortaya koyuyor. Dahası, AİHM’in İslâmiyeti Hıristiyanlığa kıyasla, Aleviliğin Müslümanlıktan ayrı bir mezhep ve hatta din olarak gördüğünü açığa çıkarıyor.
Geçtiğimiz yıl “AKP’nin Alevî açılımı” diye Başbakan Erdoğan’ın danışmanı AKP milletvekili Reha Çamuroğlu’nun bazı Alevî dernekleriyle Bilkent Otelinde organize ettiği ve Başbakan’ın katıldığı “iftar yemeği”nde âlây-ı vâlâ ile ortaya atılan “talepler”in “ilerleme raporu”yla yeniden gündeme getirilmesi, siyasî iktidarın zaafiyetini su yüzüne çıkarıyor.
Bazı Alevî derneklerinin bütün Aleviler adına “eşit yurttaşlık” sloganıyla dile getirdikleri taleplerin başında, “din derslerinin kaldırılması”nın yanı sıra, “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi”, “Cemevlerine ibâdethâne statüsü verilmesi”, “Alevî köylerine cami yapılmaması”, “Alevî köylerindeki Diyanet’e bağlı imamların başka yerlere gönderilmesi” gibi istekler, doğrusu “Alevilik İslâm’dan ayrı mı?” ve “Hangi Alevilik?” sorularını sorduruyor…
ALEVİLİK İSLÂM’DAN AYRI MI?
Belli ki Danıştay’ın, “Sünnîliği” kastederek “din derslerinde bir mezhebin bilgilerinin verildiği” iddiasıyla başlayan ve İslâm’daki amelî ve itikadî mezheplerin Hıristiyanlıktaki gibi farklı bir itikadı ve ameli getirmediği bilgisine sahip olmayan AİHM’in şaşırtılmasıyla ortaya çıkan çarpıklık, burada da nüksetmiş.
Oysa Rafiziliğe varan bazı müfrit azınlıklar hariç, temel Alevilik kaynakları da Aleviliğin İslâmın içinde olduğunu ortaya koymakta. Aleviliğin İslâm tarihinden, İslâmın özünden olduğu belirtilmekte.
Bu açıdan Aleviliği İslâmın dışında ayrı bir inanç olarak görmek, Müslümanlığı bilmemektir ve en başta Alevilere haksızlıktır…
Zira Alevilik, Müslümanlığın iman ve İslâm esaslarında hiçbir farklı olmayan aynı inanç ve ibâdetle mükellef, temelde bütün Ehl-i Sünnet ve Cemaat gibi Hz. Ali’nin haklılığını ve Ehl-i Beyt muhabbetini esas alan Müslümanlığın ta kendisidir.
Bundandır ki Aleviliğin Müslümanlıktan farklı bir din gibi sunulması, Aleviliği İslâm’dan ayrı gösterme tuzağına düşülmesidir. İslâm’ın ortak paydasının ve bilgisinin Sünnîliğe hasredilmesi, Alevileri Müslümanlıktan koparma ve hatta çatıştırma komplosunun bir parçasıdır…
Gerçek şu ki “Alevîlik ve Bektaşiliği İslâm’dan ayrı bir din olarak kabulü” çabası, mezhebî farklılıklar üzerinden iftirak projelerinin bir uzantısıdır. Tarihteki “Osmanlı–Safevî” kavgası gibi, Müslümanlar arasında etnik farklılıkları ve mezhebî ihtilâfları kışkırtma oyunudur.
İslâm coğrafyasını ufacık güçsüz devletçiklere bölme ve parçalama senaryosudur. Dinleri bir, Peygamberleri bir, kitapları bir, kıbleleri bir, vatanları bir, bayrakları bir olan insanları birbirine düşürme tezgâhıdır. Kargaşa ve kavgaya zemin hazırlama desîsesidir…
Ankara bu oyuna karşı dikkatli olmalı…
13.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|