Bülbülü altın kafese de koysan yine de “Vatanım” der. Güle âşık bülbül için kokusuyla mest olduğu kendi gülistanından başka vatan yoktur. Gülistan da aynı duygular içindedir. O da bülbüle âşıktır. Onun narin ve sevgi dolu okşayışını, gülleri üzerinde gezinip neşeyle şakırdamasını özler. Yaban kuşlardan, özellikle de “gak! gak! gaaak..” diye bağrışan kargalardan nefret eder.
Yapraklarına yad eller değince güllerinin, sararıp solar gülistan. Onun için tek bir âşık vardır. O da “Bülbül.”
Filistin ve Filistinli “gül ve bülbül” misalidirler. Birbirinden ayrılamazlar. Ne Filistinli başka bir vatan tanır, ne de Filistin başka bir âşık. Birbirlerine hasret türküleri yakarlar hep.
“Ey sevgili! Üzerime kara bulutlar çöktü. Köylerimi, kasabalarımı, camilerimi, medreselerimi yakıp yıktılar. Her tarafı darmadağın ettiler. Zeytin ağaçlarımı, narenciye bahçelerimi kökünden söküp attılar” diye acılarını dile getirir Filistin.
Filistinli de Şair Tevfik Ziyad’ın diliyle karşılık verir vatana:
“Korkma sen! Çalınan toprağımın her bir parselinin rakamını, köyümün sınırlarını, yıkılan evleri, dibinden sökülen ağaçları, yok edilen kır çiçeklerini, unutamadığım Kefr Kasım Köyünü, acısı beni yakan Deir Yasin’i her daim hatırlamak için mezar taşlarına, kayalara kazıyacağım. Güneşin bana anlattıklarını, Ay’ın fısıldayıp haber verdiklerini, gidip âşıkları göçen kuyulara anlatacağım ki unutmayayım...
“Hapishanelerin, işkence yapmada uzmanlaşanların, ayaklarıma vurulan prangaların ve bileklerimi sıkan kelepçelerin isimlerini; kafamdan aşağı dökülen küfürleri, acılarımın en ince teferruatını, başımıza gelen felâketi (en-Nekba), A’dan Z’ye kadar hep kazıyacağım... Kazıyacağım ki unutmayayım...”
Filistinli eline geçen imkânlarla vatan aşkını muhafaza etmeye devam ediyor. Ona olan bağlılığından vazgeçmesi için yapılan işkencelere boyun eğmeyeceğini, acılarla dolu olan bu aşk hikâyesini nesilden nesile aktarmaya ahd ettiğini cümle âleme ilân ediyor. Şair Tevfik Ziyad hapishanede yazmış olduğu şiirinde, ayrı düştükleri için özlemi bir çığ gibi büyüyen annesine, Filistin’in cennet manzaralarını selâm olarak gönderiyor. Böylece, ona bir zamanlar sahip oldukları bu güzel manzaraları unutmadığını hissettirmek istiyor. Şiirinde milletçe çekilen acıları sıraladıktan sonra, kendi evliliğinden ve çocuğundan bahsederek, hayatın devam ettiğini ve hayat devam ettiği sürece de vatana dönüş (el-Avde) umudunun yitirilmeyeceğini vurguluyor.
Hüzün kapısı
Sevgili anneciğim!
Yüzlerce öpücük gönderiyorum sana
Tepenin üzerindeki evimizden..
Gül ağacından... fulyadan... gülümseyen başaktan
Dimdik duran zeytin ağacından ve selviden
Her yaz sepetleri tıka basa dolduran bağımızdan
Ve beyaz Şam dutundan...
****
Anneciğim!
Ey hoşgörü âleminin en güzeli!
Gözümün bebeği... Yüreğim
Sevgimle büyür özlemin; bir gül misali gibi!
Nasılsınız? diye sorar yüreğim
Kara çadır ve bulutlar nasıl?
Allah aşkına! Özlemle bizim eridiğimiz gibi,
Siz de eridiniz mi! Sorarım.
Bol bol selâmlarım var hepinize
Yemyeşil çimen gibi
****
Haberlerimiz mi!
Çoktur... Taşımaz yüreğim
Salâh’ın babası...
Gözleri kör oldu kahrından
Fahri’nin annesi...
Gitti Fahri’ye hüznünden
Samra Köyü...
Beli büküldü çileden
Ve pınar...
Kurudu... Suyu akmaz oldu
Toprağımız ise...
Karanlıklar çalıyor onu bir başkası için
Kayadan başka birşey kalmadı anneciğim
Lâkin biz... Direniyoruz
Toprak gibi sonsuza kadar
Neden olmasın!?
Çünkü kanımızda kartal burnu var!!
****
Anneciğim!
Oğlun yalnız değil artık
Komşu kızıyla evlendim bir müddet önce
Fakirdir benim gibi...
Acı hayatımdaki can yoldaşım o benim
Ve sen anneciğim... Nene oldun... nene
Senin ve benim etimden bir gülüm var artık
Yaramaz... Sanki üç yaşında bir maymun gibi
En güzel ismi koydum ona
Fehde...
Her sabah sorar bana:
Nenem nerde?
Feyruz’un şarkılarına âşık
Özellikle de el-Avde
Tevfik Ziyad (Terc: Suna Durmaz)
Kaynak: Dr.Abdurrahman Yağı, “Şuara Ard el-Muhtelle,” s: 422,358 / Kâzıma lin-Neşr, Kuveyt: 1982
16.11.2008
E-Posta:
|