Mustafa Bey: “Kastamonu Lâhikası’nın 153. sayfasında, ‘Risâle-i Nur, altı rükn-ü imaniye ile bu esas ubudiyeti ispat edip Seb’ül-Mesânî cilvesine mazhariyeti muraddır’ cümlesini açıklar mısınız? Seb’ül-Mesânî nedir?”
Kur’ân’ın “Seb’ül-Mesani” kavramıyla, övülen yedi âyetli sûre manasıyla Fatiha Sûresini kastettiği hakkında görüş birliği bulunduğunu dün ifade etmiştik.
Peygamber Efendimiz (asm) Hazret-i Übeyy İbn-i Ka’b’a:
“Sana ne Tevrat’ta, ne İncil’de, ne Zebur’da, ne de Kur’ân’ın diğer kısımlarında benzeri indirilmemiş bir sûre öğretmemi ister misin?” buyurdu. Übeyy İbn-i Ka’b:
“Evet, ya Resûlallah!” dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm):
“Namazda nasıl okuyorsun?” buyurdu. Übeyy İbn-i Ka’b, Fatiha Suresini okuyunca, Peygamber Efendimiz (asm):
“Evet, nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, onun eşi ne Tevrat’ta, ne İncil’de, ne Zebur’da ve ne de Kur’ân’ın diğer kısımlarında indirilmiştir. O bana verilen şanlı Kur’ân’ın içinde bulunan yedi âyetli Fatiha Suresidir”1 buyurdu.
Peygamber Efendimiz (asm) bir diğer hadislerinde şöyle buyuruyor:
“Her kim namaz kılar ve o namazında bildiği halde Fatiha Suresini okumazsa o namaz eksiktir. O namaz noksandır. O namaz tamam değildir. Allah Teâlâ, ‘Fatiha Sûresini kulumla kendi aramda iki eşit kısma ayırdım. Yarısı Benim, yarısı da kulumundur. Kulum onunla istediğine kavuşacaktır’ buyuruyor. Nitekim kul kıyama kalkar ve ‘Elhamdülillahi Rabbi’l-Âlemin’ (Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun) der. Bunun üzerine ulu ve yüce Allah, ‘Kulum bana hamd etti!’ buyurur. Kul, “Errahmanirrahim” der. Allah, ‘Kulum Bana senada bulundu’ buyurur. Kul, ‘Mâlik-i Yevmiddîn’ der. Allah Teâlâ: ‘Kulum Beni tazim etti. İşte bu okunanlar Bana aittir. İyyake nabüdü ve iyyake nestaîn, benimle kulum arasındadır. Sûrenin bundan sonraki âyetleri ise kulumundur ve kulum o âyetleri okuyarak dilediğine kavuşur. Çünkü kulum artık, ‘İhdinassırâtelmüstakim. Sıratellezine en’amte aleyhim gayri’l-mağdubi aleyhim veladdâllîn. Âmin’ diye duâ ediyor.’”2
Fatiha Suresinin mânâsı kısaca şöyledir:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla: Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. O Rahmandır; rahmeti bütün varlıkları kuşatır. Ve bütün yaratıklarının her türlü rızkını merhametle yetiştirir. O Rahimdir; yaratıklarına karşı pek şefkatli ve merhametlidir. O hesap gününün sahibidir. Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz. Bizi sırat-ı mustakîme (doğru yola) ilet. Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tabi olan sâlih kullarının yoluna ilet.-Gazabına uğrayanların ve dalâlete düşmüş olanların yoluna değil. Âmin.”
İmanın altı erkânını ve İslâmiyet hakikatlerini ispat eden Risâle-i Nur, kişiyi zahirden hakikate geçirir. Yani kişiyi bulunduğu mertebeden alır ve iman-ı tahkîkî mertebesine çıkarır. Risâle-i Nur bu vasfıyla; Kur’ân’ın çekirdeği olan ve okuyucusunu gâibâne kulluktan hazırâne kulluğa geçirip doğrudan Allah’a muhatap kılan ve Seb’ül-Mesânî unvanına layık bulunan Fatiha Sûresinin bir büyük tefsiri mahiyetindedir. Yani onun cilvesine mahzardır.
Dipnotlar:
1- Tirmizî, Kur’ân’ın Faziletleri, 1
2- Tirmizî, Kur’ân Tefsiri Babları, 2
27.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|