Yaklaşık dört yıl önce Güney Afrika Cumhuriyetinde Senegalli iki mühendis ile ilginç bir konuşma yaptım. Müslümanların ve özellikle de Afrikalıların bize bakış açısını anlamak için faydalı olabileceğini düşündüğüm bu diyalogu okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
11 Eylül saldırısının yapılması ve bu eylemin Müslümanlara mal edilmesi ile ilgili olarak bana düşüncelerimi soran Senegalli mühendisler, büyük bir İngiliz ticarî kuruluşunda görev yapıyorlardı. Ne yazık ki almış oldukları eğitim ve çeşitli propagandalar sonucunda Müslümanların ve hassaten Türklerin şiddet yanlısı olduğunu düşünüyorlardı. 11 Eylül saldırısına sahip çıkan Usame bin Ladin’in bu eylemi yaptığına inanıyorlar ve bunun da gayet normal olduğunu iddia ediyorlardı.
Kendilerine “men gatele nefsen bi ğayri nefsihi…” diye başlayan âyeti izah etmeye çalışarak dinimizin insan hayatına verdiği önemi anlatmaya gayret ettim. İngilizce olarak “Yeryüzünde fesat çıkarmamış ve hiçbir insanı öldürmemiş bir insanı öldürmenin, bütün insanları öldürmek gibi olduğunu” söylemeye çalıştım.
11 Eylül saldırısını yapanların kim olursa olsun Amerikan çıkarlarına hizmet amacı ile bu eylemi gerçekleştirmiş olduklarını ve amaçlarının da komünist blok çöktüğü için yeni bir düşman yani Müslümanları öne sürmek olduğunu ifade ettim. Halbuki dinimiz masum olan sivil halk, çoluk çocuk hiçbir insanın öldürülmesine hatta savaşta dahi müsaade etmediğini izah etmeye çalıştım. Dolayısı ile bu eylemi yapanlara sahip çıkmanın bir Müslüman’a yakışmayacağını anlattım.
Müslümanları şiddet yanlısı olarak gösteren ve kan dökmekten zevk alan cani ruhlu insan profiline uygun olduğunu gösteren propagandaların gerçeği göstermekten çok uzak olduğunu ifade ettikten sonra uyanık ve akıllı olunması gerektiğine dikkati çekmeye çalıştım.
Senegalli muhataplarım beni hayretle dinledikten sonra bu âyeti bildiklerini ifade ettiler. Fakat âyetin gerektirdiği gibi Müslümanların hareket etmediğini ve insan hayatına gereken özeni göstermediklerini söylediler. Arkasından çok ilginç bir soru sordular. Benim Ermeni olayları ile ilgili olarak ne düşündüğümü merak ediyorlardı.
Belli ki Fransızlar biz Türkleri çok zalim olarak anlatmışlardı. Zira bu soruyu sorarken biraz da alaylı bir biçimde gülerek bu soruyu soruyorlardı. Yani “Sen böyle konuşuyorsun, ama ataların binlerce Ermeni’yi öldürmüş! Bu bir tezat değil midir?” demeye getiriyorlardı.
Hangi din ve unsurdan olursa olsun masum insanların öldürülmesinin bir cinayet olduğunu söyledim. Bu trajediyi sadece Ermenilerin değil, Müslüman Türk ve Kürtlerin de yaşadığını anlatmaya çalıştım. Tehcir yani zorunlu göç olayının Birinci Dünya Savaşı gereğince alınmış bir tedbir olduğunu, Ruslar lehine Osmanlıya ihanet eden bir kısım Ermeni’nin cephe bölgesinden göç ettirilmesinin savaşlarda sık sık uygulanan bir olay olduğunu izah etmeye çalıştım.
Senegalli mühendisler beni dinledikten sonra herhalde Batı propagandasına fazla maruz kaldıklarını anlamış olacaklar ki biraz da utanarak cevabımdan memnun kaldıklarını söylediler. Belli ki ezberlerini bozmuştum. Hem 11 Eylül saldırısı, hem de Ermeni olayları ile ilgili olarak yanıldıklarını ifade ettiler. Sonra dostluğumuzun daha da pekişmiş olduğunu gösteren sözlerden sonra işlerimiz nedeni ile sohbetimizden ayrılmak zorunda kaldık.
Bu konuşmalardan sonra sömürge yönetimleri altında kalan Müslümanların ne derece olumsuz propaganda altında kaldıklarını daha iyi anlamış oldum. Batılılar çıkarmış oldukları Birinci ve İkinci Dünya Savaşları yetmiyormuş gibi başta Afrika ve Asyalı insanları pırasa gibi doğradıkları halde kendilerini bambaşka göstermişler. Sadece 20. yüzyılda 200 milyon insan Batı dünyasının bitmek bilmez hırsı yüzünden öldürülmüştü. Fakat eğitim ve medya gücü sayesinde bütün bu cinayetlerin üstü örtülmüştü.
Haydi zavallı Afrikalılar 1960’lı yıllara kadar sömürge yönetimi altında kaldıkları için gerçeklere böylesine 180 derece ters düşebiliyorlardı. Fakat kendi insanlarımıza ne demeli?
Ecdadımızı kan dökmekten zevk alan birer barbar olarak anlatan hocalara ve aydınlara ne diyeceğiz? Hayalî kahramanlar üretmek için olmamış olayları yazan tarihçi geçinen insanlar bir gün gerçeklerin su yüzüne çıkağını hiç düşünemediler mi?
Acaba tarihin bu kadar çarpıtıldığı bir başka ülke var mıdır? Umarım, Ermeni meselesi ile ilgili tartışmalar başta yakın tarihimiz ile ilgili gerçeklerin ortaya çıkmasına sebep olur. Zira yıllarca tek taraflı olarak belirli bir ideolojinin yalanları ile yetiştirildik. İtiraz edenlere hiç fırsat vermediler. Fakat kader öyle bir noktadan karşılık verdi ki gerçeklerin ortaya çıkması artık daha kolay bir hale geldi.
Arşivler açılıyor, gizlenmiş belgeler gün yüzüne çıkıyor. İnşallah, arkası gelecektir…
22.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|