Hayatın inanılmaz gerçekleri, bazen çok basit vak’alarda saklıdır. Çelik bir irade ve işin püf noktasına olan vukûfiyet ile dezavantaj gibi görünen gerçekler birden avantaja dönüşebilir. Yeter ki, inanç ve işe vukufiyet olsun. İşte akıl almaz denilecek durumda bir gerçek hikâye.
On yaşlarındayken bir trafik kazasında sol kolunu kaybetmiş. Oysa çocuğun büyük bir ideâli varmış. Büyüyünce iyi bir judo ustası olmak istiyormuş.
Sol kolunu kaybetmekle birlikte, bu hayali de yıkılan çocuğunun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, Japonya’nın ünlü bir Judo ustasına gidip yapılacak bir şeyin olup olmadığını sormuş.
Hoca: “Getir çocuğu bir bakalım” demiş. Ertesi gün baba-oğul varmışlar hocanın yanına. Hoca çocuğu süzmüş ve “Tamam!” demiş. “Yarın eşyalarını getir, çalışmalara başlıyoruz.”
Ertesi gün çocuk geldiğinde hocası ona bir hareket göstermiş ve “Çalış!” demiş. Çocuk bir hafta aynı hareketi çalışmış. Sonra hocasının yanına gitmiş. “Bu hareketi öğrendim başka hareket göstermeyecek misiniz?” diye sormuş.
Hocanın cevabı “Çalışmaya devam et” olmuş. İki ay, üç ay, altı ay derken çocuk okuldaki bir yılını doldurmuş.
Çocuk bu bir yıl boyunca hep o aynı hareketi tekrarlamış. Hocanın yanına tekrar gitmiş:
“Hocam bir yıldır aynı hareketi yapıyorum, bana başka hareket göstermeyecek misiniz?”
“Sen aynı hareketi çalış oğlum.”
Zamanı gelince yeni harekete geçeriz. İki yıl, üç yıl, beş yıl derken çocuk judodaki onuncu yılını doldurmuş.
Bir gün hocası çocuğun yanına gelip. “Hazır ol!” demiş. “Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın!”
Delikanlı şok olmuş. Hem sol kolu yok, hem de judoda bildiği tek hareket var. Ünlü judocuların katıldığı turnuvada hiçbir şansının olmayacağını düşünmüş. Ama hocasına saygısından ses çıkarmamış. Turnuvanın ilk günü, delikanlı ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği tek hareketi yapmış ve kazanmış. Derken... İkinci, üçüncü maç... Çeyrek, yarı final ve final...
Finalde delikanlının karşısına ülkenin son on yılın yenilmeyen şampiyonu çıkmış.
Tam bir üstat. Delikanlı dayanamayıp hocasının yanına koşmuş.
“Hocam hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime bir bakın hele. Bende ise bir kol eksik ve bildiğim tek bir hareket var. Bu kadar bana yeter. Bari çıkıp da rezil olmayayım, izin verin turnuvadan çekileyim.”
“Olmaz” demiş hocası. “Kendine güven, çık dövüş.”
“Yenilirsen de namusunla yenil.”
Çaresiz çıkmış müsabakaya.
Maç başlamış. Delikanlı yine bildiği o tek hareketi yapmış.
Ve tak! Yenmiş rakibini, şampiyon olmuş.
Kupayı aldıktan sonra hocasının yanına koşmuş.
“Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var.”
“Nasıl oldu da ben kazandım?”
“Bak oğlum on yıldır o hareketi çalışıyordun.”
“O kadar çok çalıştın ki, artık yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok. Bu bir. İkincisi de, o hareketin tek bir karşı hareketi vardır. Onun için de rakibinin senin sol kolundan tutması gerekir!”
İşte, meslekte sabrın, ihtisas sahibine saygı ve hürmetin, hayatın gerçeklerini kabullenmenin, kendi işine bakıp ötekilerle ilgilenmemenin, çalışmada sebatın, dâvâsında sadakatin, meşrepte istikametin, zorluğa tahammülün sırlarından sadece birisi. İnsanların eksiklikleri bazen, aynı zamanda en güçlü tarafları olabilir.
“Kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket edebilmek!”
“Bir”i hedeflemek, “bir”i çağırmak, “bir”e inanmak, “bir”den şaşmamak. İşin sırrı demek ki: “Bir”de sebat etmekte.
Kendi güzel mesleği ve dâvâsı varken başkalarıyla uğraşma gayreti ve özentisinde olan gafil ve tembel nefsime, karmaşık duygularıma, dağılan ruhuma, felsefeyle ve piyasayla uğraşan aklıma ve benim gibi bu yolda yaralı olanlara bir ders ve ibret olması dilek ve temennisiyle!
19.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|