Ekonomik kriz, çarşaf açılımı, mahallî seçimler ve adayları, Bush’a ayakkabı fırlatılması gibi sıcak gündemin hayhuyu arasında, oldukça önemli ve hayatî konular kamuoyunda yeterince tartışılmadan kayboluyor.
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün, geçtiğimiz ay itibarıyla 384 ceza infaz kurumunda 101 bin 100 hükümlü ve tutuklu olduğu açıklaması, bunlardan biri.
1999’da Ecevit hükümeti döneminde çıkarılan “Rahşan affı”yla Türkiye’deki ceza ve tutuk evlerinde 49 bin 500’e inen hükümlü ve tutuklu sayısının dokuz yıl sonra 100 bini aşması ve son yedi yılda artışın yüzde 100’ü bulması, doğrusu düşündürücü.
1974’ten 2001 yılına kadar 27 yılda 30 bin artan cezaevi nüfusunun, son yedi yılda yüz bine fırlaması, “dehşet tablosu”nu ortaya koyuyor.
Dönemin Adalet eski Bakanının itirafıyla 2001 yılındaki sözkonusu “şartlı salıverme kanunu”yla derhal tahliyelere ilâveten 10 yıllık dönem içinde 43 bin tutuklu ve hükümlünün yararlanmasına, ardından çıkarılan yeni Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle bazı cezaların indirilmiş olması ve bazı suç unsurlarının değişmesi dolayısıyla da 20 bin kişinin daha tahliyesi eklendiğinde bu süreçte 63 bin hükümlü ve tutuklunun tahliye edildiği ortaya çıkmakta.
Bütün bunlara rağmen cezaevlerinin dolup taşması, topyekûn ve büyük bir “sosyal patlama” olduğunu ortaya koymakta…
“HUZUR VE ASÂYİŞ” İDDİASI…
Belli ki hükümetin onca “huzur ve güvenlik” iddiasına rağmen, toplum kaynıyor; toplumda yüzde 100’leri aşan suç oranı artışıyla büyük bir travma yaşıyor.
Her ne kadar bazılarınca bunun sebebi özellikle “ekonomik kriz”e bağlansa da, bu tablonun daha derinlere dayandığı, topyekûn bir mânevî aşınma, ahlakî yozlaşmadan türediği, rakamlarla ortada…
Özetle bunun sebebi salt son dönemde artan çete suçları, ekonomik sıkıntıyla vatandaşların, esnaf ve çiftçinin görülmedik şekilde çek ve senetlerini ödeyemez duruma düşüp cezaevlerine düşmeleri de değil…
Adalet Bakanı’nın yüksünmeden ifâde ettiği, polisin çok çalışması sonucu suçluların yakalanması da değil. Zira polisin suç işleyenlerin kaçta kaçını yakaladığı, Emniyet teşkilâtının önceki dönemden kat kat fazla çalıştığını söylemek de, zorlama bir te’vil…
Belli ki toplumda topyekûn bir asâyiş sorunu var; ve özellikle büyük şehirden başlayarak en küçük yerleşim birimlerine sıçrayan ciddî bir ahlakî çöküş ve mânevî çürüyüş suçun yaygınlaşmasına, suçluların çoğalmasına yol açmakta…
Rüşvet, torpil, kayırma, yolsuzluklar, ihâle fesatları, gelir dağılımı dengesizliği, toplumun dengelerinin dibine dinamit sokuyor.
Cemiyetin hiç alışmadığı bir tarzda âdeta Vahşi Batı’dan kopyalanan seri cinayetler, çirkin taciz olayları, devletin kontrolündeki kreşlere ve çocuk yuvalarına kadar inen işkence ve merhametsizlik, gazetelerin üçüncü sayfalarını dolduran, evlâdın ebeveynini, annesinin kızını, kardeşin kardeşi katlettiği görülmedik vahşetler, ruh hastalıkları, psikolojik travmalar, sosyolojik olaylar, cemiyetin ne tür bir bunalım içinde olduğunu ortaya çıkarıyor.
Görünen o ki salt polisiye tedbirler netice vermiyor. Son yıllarda Türkiye için sigara ve uyuşturucu alarmı verilmekte. Uyuşturucu ve içki kullanımı bu dönemde ilkokul seviyesine kadar inmiş. Devlet elinin altındaki okullarda bile kötü madde kullanımının önüne geçemiyor .
BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin Türkiye’de okullarda yaptığı araştırmada uyuşturucu kullanma yaşının düştüğü belirlenmekte. Araştırmada gençler arasında sigara kullanma oranının yüzde 57’sine vardığı, uyuşturucu ve uçucu madde kullanımının tehlikeli boyutlara ulaştığı rakamlarla belirlenmekte.
TEMEL TEDBİRLERE İHTİYAÇ VAR…
Gençlerin ve çocukların mâruz kaldığı televizyon ve internet tahribatı, dizi filmlerde ahlâka ve inanç değerlerine aykırı, halkın manevî terbiyenin eseri örf ve geleneklerini hiçe sayan sahneler, söz konusu manevî buhranın üzerine tuz-biber olup daha da azdırıyor. Çocukları ve gençleri dejenere eden çoğu hâriçten ithal mâlı ahlâk bozucu müstehcen ve şiddet sarmalındaki filmler ve diziler, kültürel değerleri kasıp kavuruyor.
Sokaklardan stadyumlara sıçrayan ve şehirleri âdeta bir anarşi ve vahşet arenasına çevirip sosyal hayatı zehirleyen serserilik, gün geçtikçe Anadolu şehirlerini Texsas’a çeviriyor. Şefkatsizlik ve terbiye yoksunluğu, on binlerce çocuğun sokağa düşmesine yol açıyor.
Meclis Araştırma Komisyonunun tesbitine göre, Türkiye’de “sokak çocukları”nın sayısı çoktan yüz binleri aşmış; ve bunun için devletin aldığı hiçbir etkili tedbir yok. Sadece odun-kömür ve bazen de para dağıtımından başka köklü bir tedbir görülmüyor…
İnternetteki “sanal kumar”ın önü bir türlü alınamıyor. Devletin denetimdeki “sanal kumarhaneler, gençlerin ve yetişkinlerin Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğüne bağlı “sayısal loto”-“spor toto” türü şans ve talih oyunları, insanları sürüklendiği çaresizlikte daha da karamsarlığa itiyor.
Kısacası Türkiye’de gençler ve çocuklar üzerinde oynanan oyunlarla toplum mânen çökertiliyor. Sonra da cezaevlerinin son 39 yılın en kalabalık sayısına ulaşıyor. Tedbir alması gereken Adalet Bakanlığı, yüz binlerce hükümlü ve tutuklunun artık cezaevlerine sığmadığı bilgisi vermekle yetiniyor. Anayasa gereği âileyi, gençliği ve toplumu korumakla yükümlü olan hükümet yalnız vahâmeti ortaya koymakla kalıyor, altı yıldır seyrediyor…
Oysa Türkiye’nin bir an evvel temel tedbirlere ihtiyacı var…
19.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|