Bediüzzaman, 97 yıl önce Şam’da Emeviye Camiinde içinde yüzden fazla İslâm âliminin bulunduğu on bini aşkın cemaate verdiği hutbede, “İstikbâl yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak ve hâkim hakaik-i Kur’âniye ve imâniye olacak” müjdesini verir.
Hutbe-i Şâmiyede, İslâm hakikatının ve medeniyetinin intişâfına engel olan “manileri (engelleri)” tek tek tasrih eder. “Birinci, ikinci, üçüncü mâniler, ecnebîlerin cehli ve o zamanda vahşetleri ve dinlerine taassupları” olduğunu; bu üç “mâninin mârifet ve medeniyetin mehâsini (iyilikleri) ile kırılmaya dağılmaya başladığını” belirtir.
“Dördüncü ve beşinci mâniler”in, “papazların ve ruhanî reislerin riyasetleri ve tahakkümleri ve ecnebîlerin körü körüne onları taklit etmeleri” olduğunu açıklar. Bu iki mâniin de “fikr-i hürriyet ve meyl-i taharrî-i hakikatın (hakikatı araştırma meylinin)” insanlıkta başlamasıyla zeval bulmaya başladığını belirtir. Altıncı, yedinci mânilerin, “bizdeki istibdat” ve dine aykırılıktan gelen “sû-i ahlâkımız” (kötü ahlâkımız)” olduğunu yazar. “Bir şahıstaki münferid istibdat kuvvetinin şimdi zeval bulması, cemaat ve komitenin dehşetli istibdadlarının otuz-kırk sene sonra zeval bulmasına işâret etmekle ve hâmiyet-i İslâmiyenin şiddetli feverânı ile sû-i ahlâkın (kötü ahlâkın) çirkin neticeleri görülmesiyle bu iki maniin de zeval bulduğunu ve bulmaya başladığını ve tam zeval bulacağını” müjdeler…
BİRİNCİ MÜJDE: İSLÂM ÂLEMİNİN
ESÂRETTEN KURTULMASI
Bediüzzaman sekizinci maniyi ise şöyle açıklar: “Fünun-u cedidenin (yeni fenlerin) bazı müspet mesâili, (meseleleri) hakaik-i İslâmiyenin zahirî mânâlarına muhâlif ve muârız tevehhüm edilmesiyle, zaman-ı mazideki istilâsına bir derece set çekmiş.”
“Evet, şimdi olmasa da, otuz-kırk sene sonra fen ve hakîkî mârifet ve medeniyetin mehâsini, (iyilikleri, güzellikleri) bu üç kuvveti tam teçhiz edip, cihâzatını verip, o sekiz mânileri mağlûp edip dağıtmak için taharrî-i hakikat meyelânını (hakikati araştırma meylini) ve insafı ve muhabbet-i insaniyeti, o sekiz düşman taifesinin sekiz cephesine göndermiş. Şimdi onları kaçırmaya başlamış. İnşaallah, yarım asır sonra onları darmadağın edecek” diye hakiki mârifet ve medeniyetin bu engelleri ortadan kaldıracağına işâret eder. (Hutbe-i Şâmiye 34)
Kısacası, eski zamanda İslâmiyetin terakkisinin, düşmanın taassubunu parçalamak ve inadını kırmak ve tecâvüzatını def etmekle, silâhla, kılıçla olduğunu, ancak, İstikbalde silâh, kılıç yerine hakikî medeniyet ve maddî terakki ve hak ve hakkaniyetin mânevî kılıçları düşmanları mağlûp edip dağıtacağını kaydeder.
İslâmiyetin “hem madden hem mânen terakkî etmeye kâbil ve mukemmel bir istidâdı olduğunu” izâh ettiği İslâmın inkişâfının ve hakikatını âleme hâkim olmasını iki kademede olacağını belirtir.
Birincisi, “başta Arap devletleri, âlem-i İslâm’ın ecnebî esaretinden ve istibdadından kurtulup İslâmî devletler teşkil edecekleri” müjdesidir. Bu müjdenin tahakkuku, yine onun ifâdesiyle, “Avrupa kâfir hükûmetlerini zulümleriyle, Sevr Muahedesiyle âlem-i İslâma ve merkez-i hilâfete (Osmanlıya) ihânetler” olan Birinci Cihan Harbiyle tehir edilir. Peşinden bu “ihânete mukâbil” Avrupa zâlimlerinin İkinci Cihân Harbiyle “dünyada dahi bir cehenneme girip çıkamadıkları mağlubiyet tokadı”nı bildirir. (Kastamonu Lâhikası,17)
Avrupa kıt’asının baştan sona yerle bir edildiği, “eşşedd-i zulüm (çok şiddetli zulüm) ve faşist–otorister idârelerin “istibdâdıyla”, 60 milyon insanın katledildiği “bir düşman yüzünden yüzer mâsumu perişan eden “mehâmetsiz tahribâtıyla” insanlığı ateşe veren umumî harplerle birlikte “30-40 sene istibdâd-ı mutlak” dediği yarı fetret dönemiyle ertelenen müjde nihâyet tahakkuk eder. (Emirdağ Lâhikası, 216)
İKİNCİ MÜJDE DE TAHAKKUK EDECEK
Peyderpey 50’den fazla devlet önelikle esâretten kurtulur. Uzakdoğu’dan, Ön Asya’dan Kuzey Afrika’ya kadar yüzlerce yıldır ecnebî istilâsı altında bulunan Müslümanlar peşpeşe istiklâllerine kavuşurlar. “İslâmiyet güneşini tutulmasına ve inkisâfına (kapanmasına) ve beşeri tenvir etmesine (aydınlatmasına) mümânaât eden (engelleyen) perdeler açılmaya başlar.) Bedüzzaman’ın Emeviye Camiindeki hutbede âdeta “hayal” gibi görünen, İslâm milletlerinin sömgürgeden bir bir kurtulur.
Ancak bu da “İslâmın istikbâlin kıt’alarında hakikî ve mânevî hâkim olması ve beşeri (insanlığı) dünyevî ve uhrevî saadete sevketmesi” için, Müslümanların öncelikle iman ve İslâm hakikatlarını fiilleriyle izhâr etmeleri şartına bağlıdır.
İslâmın maddî ve mânevî yükselişini, düşmanın taassubunu parçalayacak; “hakikî medeniyet”in bizzat ortaya çıkarılması gerekir. “Hakikat-ı İslâmiyenin güneşi ile sulh-u umumî (dünya barışı) dâiresinde hakikî medeniyet”e ulaşmanın yolu budur…
Bu yol, Bediüzzaman’ın İslâm hakikatının hâkimiyetine giden “ikinci müjdesi”nin önünü açar. Başta “Arap taifeleri” olmak üzere İslâm tâifelerinin, “Cemâhir-i Müttefika-i Amerika (Amerika Birleşik Cumhuriyetleri) gibi en ulvî bir vaziyete girmeye” götürür. Zirâ Müslümanlar her ne kadar maddî istilâdan kurtulmuşlarsa da, İslâm devletleri ne kadar bağımsızlıklarına kavuşmuşlarsa da, Bediüzzaman’ın tesbitiyle “hâkimiyet-i İslâmiye hâlâ esârettedir.”
İşte esârette kalan İslâm hâkimiyetini eski zaman gibi yer küresinin yarısında, hatta ekserisinde te’sis edecek yegâne çâre budur. Bediüzzaman’ın dikkat çektiği gibi bütün siyasetlerin üstünde olan ve bütün siyasetlerin ona hizmetkâr olması gerektiği İslâm hakikatının hâkimiyeti, önce Müslümanların bu hakikatleri yaşamasıyla olacaktır.
Birinci müjde gerçekleşti. Bedüzzmaman’ın “kat’î kanaat”la haber verdiği, “Ve bir kıyamet çabuk kopmazsa nesl-i ati (gelecek nesiller) görecek” diye Rahmet-i İlâhiyeden kuvvetle beklediği müjde de gerçekleşecek… “İstikbâl’in yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacağı” ve “hakaik-i Kur’âniye ve imaniyenin hâkim olacağı” İslâm âleminin maddî ve mânevî büyük bayramları da kutlanacak. İnşaallah…
08.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|