Geçen haftaki yazımızda müziğimizin zirve ismi Hammâmizâde İsmâil Dede Efendi’den kısmen bahsetmiştik. Gelin bu hafta da yerimizin el verdiğince Dede Efendiyi anlamaya çalışalım. 29 Kasım 1846 yılında 69 yaşında vefat ettiğinde merhum bestekâr, ardında yüzlerce sevilen beste, ilâhî, ayini şerif bırakmıştı. Ben pek çok müzik toplantılarında Dede Efendi’nin hayatından örnek vermeye gayret ederim. Çünkü o sadece Türk Müziğinin zirvesi değil, aynı zamanda inanmış bir Müslümandır. Yenikapı’daki Mevlevî Dergâhı’na devam edip 1001 gün yani yaklaşık 3 yıl süren çile’sini tamamlayıp ’Dede’ olmuştur.
Enteresan bir hayat çizgisi vardır Dede’nin. Doğum günü Kurban Bayramının birinci günü olan Dede Efendi ne zaman vefat etmiştir dersiniz? Yine Kurban Bayramının birinci günü. Nasıl vefat etmiştir derseniz; Hac vazifesini ifa ederken yakalandığı kolera hastalığı sebebiyle. Kabri ise Hazreti Hatice Validemizin ayak ucundadır. Şu tevafuka, şu nimete bakar mısınız? “Efendim İslâm dininde müziğin yeri var mıdır?” diyen, ahkâm kesen bazılarına Dede Efendi’yi tanımalarını, okumalarını tavsiye ederim. Bir insanın hem inanmış bir mü’min, hem de müzikte zirve olunabileceğinin en güzel örneği Dede Efendi’dir.
Bir hatıra
Dede Efendi, çilede iken Buselik makamında ‘Zülfündedir benim baht-ı siyahım’ adlı şarkısını bestelemişti. Bu şarkı İstanbul’un mûsikî meraklıları arasında yayıldı. Hayatında tekkeye adım dahi atmamış mûsikî meraklılarının gelip ‘Derviş İsmail varmış, görmek isteriz’ talepleri Şeyh Nutki Dedeyi rahatsız etti. Üstelik Enderun san’atkârları da şarkıyı padişah huzurunda okudular. Adı sanı duyulmamış bir delikanlıdaki istidadı hemen sezen Üçüncü Selim derviş namzedi İsmail’le görüşmek istedi. Padişah musahiplerinden bir ağa Yenikapı’ya gelerek Şeyh Nutki Dede’nin huzuruna çıkar ve Sultan Selim’in iradesini tebliğ eder. Şeyh:
-İrade-i şahaneleri baş üstüne. Ancak İsmail çilededir. Gece hariçte kalamaz. İstirham ediyorum, her halde akşam ezanından evvel dergâha iade edilsin ki, çile kırılmasın, emeklerine yazık olur, der.
Musahip Ağa, İsmail’i alarak Topkapı Sarayı’na götürür. Sultan Selim, İsmail’i gece dergâha yetiştirmek için hemen kabul eder. Buselik şarkıyı iki defa üst üste okutur. Dikkatle dinler. Bir kese atıyye (bir kişiyi teşvik etmek için verilen altın, gümüş para veya mücevher) vererek refakat altında Yenikapı’ya geri gönderir. İsmail akşam ezanına bir saat olduğu için yol üzerindeki annesinin evine uğrar. Keseyi Rukiyye Hanım’a vererek :
- Anneciğim hamamı satıp parasını harcadığım için bana darılmıştın, bak işte pîrim (Hz. Mevlânâ) bana ne ihsan etti! der.
02.12.2008
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|