Simasına, hâl ve hareketlerine baktığımızda hayran kaldığımız, gıptayla seyrettiğimiz nezaket ve efendilik timsâli insanlar vardır. Bu sempatik insanlar gönüllerde taht kurmasını başarmış; sevilen, sayılan, başlar üstünde tutulan insanlardır.
Hiç şüphesiz her güzel haslette olduğu gibi nezaket, efendilik, insaniyet ve erdemlilikte de Allah Resûlü (asm), herkesten öndeydi. İnsanlık adına ne varsa hepsi ondaydı. İnsaniyet-i kübra, yani en büyük insanlık onda gerçek kimliğini bulmuştu. En mükemmel, tek kelimeyle ideal insandı. Şefkat ve merhametiyle, yumuşak huyluluğuyla, hoşgörüsüyle, gönül alıcı söz ve davranışlarıyla gerçek bir sevgili olmuştu.
Âlemlere rahmetti o. Her şeyiyle rahmetti; kendisi rahmetti, getirdiği kitap rahmetti, varlık için ne sunmuşsa hepsi rahmetti.
Kur’ân, o rahmet Peygamberinin özelliklerine dikkat çekerken ümmetinin sıkıntıya uğramasının ona çok ağır geldiğini, ümmetine çok düşkün, çok şefkatli, çok merhametli olduğunu belirtir.1 Nezaketi ve yumuşak huyluluğuyla ilgili Kur’ân’da şöyle buyurulur: “Allah’tan bir rahmet eseridir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer sen huysuz ve katı kalpli birisi olsaydın muhakkak onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.”2
Son derece nazikti, kimseyi üzmez, kırıp incitmezdi Allah Resûlü (asm). Bu konuda öyle titizdi ki, “Allah’ım, ben bir insanım. Eğer kullarından birini üzüp incitmişsem, beni bu yüzden cezalandırma!”3 diye duâ ederdi.
Kâinatın Efendisi (asm) aslâ yüzünü asmaz, ekşiltmez, hata ve kusurları yüze vurmaz, hoşlanmadığı birşey olursa yüz hatlarıyla belli ederdi. Birisinin hoş olmayan bir söz ve hareketini duyduğunda, “Bazılarına ne oluyor ki şöyle şöyle davranıyorlar. Bazıları şöyle şöyle yapıyorlarmış” diye isim vermeden genel olarak uyarır, o söz ve davranışın yanlışlığını dile getirirdi.
İnsan nazik ve yumuşak huylu olmalıydı. Allah’ın şefkat ve yumuşak huylulukla davrandığını, yumuşak huylu olanları sevdiğini; 4 nezaket ve yumuşak huyluluğun hangi şeyde bulunursa bulunsun onu güzelleştirdiğini, bulunmadığında da çirkinleştirdiğini,5 yumuşak huyluluk ve nezaketten mahrum olan kimsenin bütün hayırlardan da mahrum kaldığını6 bildirirdi.
Ruh, akıl, nefis ve hissiyâtlarına hitap ederek yetiştirdiği Sahabe adıyla andığımız talebeleri de nezaket, edep ve terbiye timsâlleriydi. Ebû Büreyde, Peygamberimizden (asm) yaşlı bir sahabiydi. Ona bir gün bir lâtife yapmak istedi, “Ey Ebû Büreyde! Sen mi büyüksün, ben mi büyüğüm?” diye sordu. Bir Peygambere karşı nasıl, “Ben büyüğüm” diye bir saygısızlık edebilirdi. “Küçüğüm” dese o da yalan olurdu. Şu nefis cevabı verdi: “Ya Resûlallah, siz benden büyüksünüz. Ben ise sizden yaşlıyım.”
Edep ve nezaket timsâli olmak kadar önemli ne olabilir?
Dipnotlar: 1- Tevbe Suresi: 128. 2- Âl-i İmran Sûresi: 159. 3- Müsned, 6: 180. 4- Buhârî, Edeb: 35; Müslim, Birr: 47. 5- Müslim, Birr: 78. 6- Müslim, Birr: 74-76.
DÜZELTME: Dün bu köşede “İnanç, kesin kanaat haline gelir” başlığıyla çıkan yazının başlığı ve ilk paragrafı, ilgisiz olarak teknik bir hata sonucu girmiştir. Yazının doğru başlığı, “Yaşlılara saygı, emniyet sübabı” şeklindedir. Düzeltir, yazarımızdan ve okuyucularımızdan özür dileriz.
02.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|