Bayezid-i Bistamî bir gemide yolculuk yapmaktaydı. Adamın birisi gelip bu büyük zatın başındaki sarığı çıkarıp kel olan başına eliyle vurup, “Şu kabağa bakın, kabağa!” deyip söylenmeye başladı.
Oldukça sükûnetle karşılamıştı Beyazid-i Bistamî adamı. Ne kızdı, ne bağırdı, ne de mu-kabelede bulundu. Aradan çok zaman geçmemişti ki bu bed mualemeleyi yapan adamın geminin ortasına uzanıp debelenmeye başladığı görüldü. Çırpına çırpına, bağıra bağıra can verdi. Olup bitenleri hayret ve ibretle seyredenlerden biri, “Niçin bu böyle oldu?” diye sorduğunda o Allah dostu şöyle cevap verdi: “Kabağın sahibi bu zulme müsaade etmedi.”
Her şeyde bu hep böyle değil midir? Adl ismi gereği Cenâb-ı Hak imtihan sırrı gereği zulme fırsat verse de onu aslâ karşılıksız bırakmaz. Zalimin hasmı Allah’tır. Onun hakkından bizzat Allah gelir. Mazlûmun duâsı Arşa kadar yükselir. Allah ile mazlûm arasında perde yoktur.
İbrahim Hakkı’nın başından geçenler de buna en güzel örneklerden biri değil midir? Hani hocası İsmail Fakirullah ona daima, “Evlâdım, zulme uğrasan da sakın mukabelede bulunma! Allah’a havale et, gerisine karışma. O ne yapacağını bilir.”
Bu terbiyeyle yetişmiş İbrahim Hakkı Hazretleri. Daha çocuk yaştayken birgün hocası onu su almaya göndermiş. Atlının birisi gelip İbrahim Hakkının elindeki testiyi alıp suyunu içmiş, sonra da testiyi bir taşa vurup kırmış. Şaşkına uğrayan İbrahim Hakkı koşarak hocasına dönmüş ve başından geçenleri anlatmış. Birlikte çeşmenin başına gitmişler. Bir de ne görsünler zalim adam suyun kenarında cansız yatmıyor mu? Meğer üzerinde bindiği at adamı öyle bir fırlatma ile fırlatmış ki, atlı neye uğradığını anlayamamış. Sonra da at bir güzelce çiğnemiş, öldürmüş adamı. Bu ibretli tabloyla karşılaşan İsmail Fakirullah talebesi İbrahim Hakkıya yönelip, “Keşke bu adama birşeyler söyleseydin de bu felâket başına gelmeseydi!” demekten kendini alamamış.
Demek zalimin bizzat hakkından Cenâb-ı Hak geliyor.
24.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|