Üstadın ferden ferda en azından her on beş günde bir ve bunun dışında zaman zaman da beraberce okunmasını tavsiye ettiği ve geçenlerde Durham Üniversitesinde düzenlenen konferansta Prof. Dr. Thomas Michel’in ihlâs konulu tebliğini sunmaya başlamadan önce salondakilere “İçinizde son on beş günde bu kitabı okumayan var mı?” diye sorduğu İhlâs Risalesi’nde konular anlatılırken verilen son derece dikkat çekici misallerden biri de fabrika örneği.
O pasajı hep beraber hatırlayalım:
“Nasıl ki, bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne takaddüm edip (önüne geçip) tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkit edip, sa’ye (çalışmaya) şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki (tam tersine) bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakikî bir tesanüd, bir ittifak ile gaye-i hilkatlerine (yaratılış gayelerine) yürürler.”
Çarkların ahenk içinde dönmesi buna bağlı.
“Eğer zerre miktar bir taarruz, bir tahakküm karışsa, o fabrikayı karıştıracak; neticesiz, akim bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak...” (Lem’alar, s. 165)
Demek ki, çarkların işleyişine yönelecek zerre miktar bir taarruz ve tahakküm dahi fabrikanın tamamen işlemez hale gelmesine yol açabiliyor.
Onun için bu noktaya çok dikkat etmek lâzım.
Çarkların menfî rekabete girip birbiriyle uğraşması, diğerlerinin önüne geçip tahakküme kalkışması, hep kusur arayan bir anlayışla yekdiğerini sürekli yıkıcı tenkitlere maruz bırakıp çalışma şevkini kırmak suretiyle atalete uğratması, dış veya iç kaynaklı taarruz ve tahakkümlerle yapılmak istenen tahribatı çok kolaylaştırıyor.
İç çekişmelerle zayıf düşmüş bir bünyeyi çö-kertmek için fazla bir kuvvete ihtiyaç kalmıyor, “zerre miktar” taarruz veya tahakküm yetiyor.
Bu sebeple çarklara düşen vazife, bütün güzel haslet, kabiliyet ve duygularını, birbirinin çalışma ve gayretlerini umumî maksada yöneltmek için seferber etmek; gerçek bir dayanışma ve ittifak ruhuyla yaratılış gayesine yürümek olmalı.
Risale-i Nur’dan ve İhlâs Risalesinden aldığı dersle kendisini “hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmünde” gören ve hayatını bu ulvî ideale vakfeden hizmet erbabının, taarruz ve tahakkümleri püskürtüp hizmete devamı buna bağlı.
Aksi halde, taarruz ve tahakkümle amaçlanan tahribatın tahakkukuna, istemeden de olsa katkıda bulunulmuş olur. Saadet-i ebediyeyi netice vermek üzere kurulduğu halde çarkların birbirine girmek suretiyle bu hedeften uzaklaştığı bir fabrikayı ise, sahibi bütün bütün kırıp dağıtır.
Böyle bir durum da, sorumlularını, “hem bu hizmetteki umum kardeşlerinin hukukuna tecavüz, hem hizmet-i Kur’âniyenin hizmetine taarruz, hem de hakaik-ı imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik” vebaliyle karşı karşıya bırakır.
Ancak fabrika sahibi, ebedî saadeti netice verecek hizmetleri fabrikasız bırakmaz ve hizmet bu mânâlara sadık daha ehil ellerle devam eder.
Nurun birinci talebesi Hulûsi Beyin Barla Lâhikası’ndaki kısa bir mektubunda yazdığı gibi:
“Üstadım, müsterih olunuz, bu Nurlar ayak altında kalamazlar. Onları dellâl-ı Kur’ân’dan enzar-ı cihana (dünyanın nazarına) vaz eden Hâlık (Celle Celâlühü) bizim gibi, kimsenin ümit ve tahayyül etmeyeceği âciz insanlarla bile neşir ve muhafaza ettirir. ‘Bu işi ben sa’yim (kendi çalışmam) ile, kudretim ile kazandım’ diyen hüddam (hizmet erbabı) o gün görecekler ki, o mukaddes hizmet, zahiren ehliyetsiz görünen, hakikaten çok değerli diğerlerine devredilmiş olur kanaatindeyim. Bu sebeple oradaki kardeşlerimden Risale-i Nur ile çok alâkadar olmalarını rica etmekteyim.” (s. 69, mektup: 18)
Bu hizmette istihdam edilmek, başlı başına şükür gerektiren eşsiz bir nimet ve mazhariyet. Nimetin devamı ise ihlâsın muhafazasına bağlı.
23.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|