Can Dündar’ın filmiyle M. Kemal’in “dinden tecrit” rejim öngörüsünün tartışıldığı sırada CIA’nın Ortadoğu ve İslâm ülkeleri uzmanı ve Türkiye (eski) şefi Graham Fuller’in yeni “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabı, birçok istifhamı aydınlattı.
ABD’nin tıpkı Cezayir’de olduğu gibi Türkiye’de AKP üzerinde yürüttüğü “ılımlı İslâm” ya da “Amerikan İslâmı” projesinin parametrelerini ortaya çıkardı. Gerçek şu ki Graham Fuller’in, “Kemalist Türkiye, Müslümanlar ve özellikle Araplar ile Türklerin kadim bağlarının tümüyle reddini temsil etmektedir” tanımı, bir süredir medyada hararetle tartışılan “M. Kemal’in dine bakışı”nı yerlileri iyi bilen “yabancı bir göz”le özetliyor.
Washington’daki Jamestown Vakfı’nın düzenlediği “Türkiye ve Kafkaslar” konulu bir toplantıda konuşan Graham Fuller’in “Kemalist Türkiye, İslâmın bir din olarak aşağılanmasını” ve “Müslüman gücünün zayıf düşürülmesini temsil etmektedir” sözleri, tek parti döneminde cebrî ve keyfî yöntemlerle lanse edilen “laisizm”in hedefini açıklıyor. Can Dündar’ın âdeta kendini paralayarak, M. Kemal’in bizzat notlarından ve hâtıralarından verdiği “cevapları” destekliyor.
Keza aynı toplantıda konuşan yine (eski) CIA ve Dışişleri görevlisi Paul Goble’nin “Atatürk şimdi yaşasaydı ve Ankara’nın herhangi bir tepesinden kente bakıp cami ve minareleri görseydi yeni bir devrim başlatırdı” tesbiti, okyanuslar ötesinden pişirilip servis edilen “ılımlı İslâm modeli”nin amacını deşifre ediyor.
Özetle denilebilir ki, Graham Fuller’in sözünü ettiği “Kemalizmin din dışı çağdaş devlet projesi” ile bugün ABD’nin “büyük Ortadoğu projesi”yle Fas’tan Uzakdoğu’ya kadar “özgürleştirme” adı altında 22 İslâm ülkesini “değiştirme” ve İslâmı emperyal emellerine göre ehlileştirme ameliyesinin örtülü itirafı…
“ERDOĞANİZM KEMALİZMİN
GÜNCELLEŞMİŞ BİR VERSİYONU”
Bu bakımdan Pazar günleri kadın erkek karma cemaate üniversitelerin bahçesinde Cuma namazı kıldıran CIA ajanı “kadın imamlar”la açığa çıkan, İslâmın dejenere edilmesini amaçlayan “ılımlı İslâm”ın “Kemalizm”le kaynaştırılmasının AKP iktidarı döneminde hararetlenmesi, tesâdüf değil…
Başbakan ve AKP sözcüleri her ne kadar her defasında bu tâbire karşı çıksalar da, Anayasa Mahkemesi’nin “takdiri”yle AKP’nin özellikle “kadını sosyal hayata sürme”deki başarısı, “din nâmına siyaset” zihniyetinden türeyen “dini dünyaya âlet” illetinin bir tezâhürü.
Aynen “40 yıl boyunca açıklanmayacak” damgasının vurulduğu zamanın İngiltere Büyükelçisi Perey Loraine’nin, M. Kemal’in ölümünden onbeş gün sonra 15 Kasım 1938’de Londra’ya gönderdiği “Mösyö Kemal Atatürk”ün “çift karakterliliği”ni, “idrâk gücündeki esrarengiz yönü”nü ve “din karşıtı oluşunu” anlatan 608 nolu telgrafında yazıldığı gibi…
Bu durum, İsrailli akademisyen eski Dışişleri Müsteşarı Alon Liel’in “Demo İslâm: İslâmın Yeni Yüzü” adlı kitabında daha baştan, “Erdoğanizm Kemalizmin güncelleşmiş bir versiyonu” olarak belirlediği ve Erdoğan’ın itiraz etmediği “ucube sentezi” su yüzüne çıkıyor. “Mahalle baskısı” teriminin mûcidi Prof. Şerif Mardin’in “AKP iktidarı Kemalizmin başarısıdır” değerlendirmesiyle…
Sonuçta Erbakan’ın “Atatürk yaşasaydı, Refahlı olurdu” temennisiyle, AKP’nin kuruluşunda “bir yandan Kocatepe Camii diğer yandan Anıtkabir” olarak simgelenen yakıştırmalar, bir defa daha tezâhür ediyor. “Atatürkçülük” adına demokrasinin katledildiği 12 Eylül ihtilâlinin enjektesiyle Özal’la ivme kazandırılan ve “ikinci Özal” Erdoğan’ın AKP’siyle ikame ettirilen “Kemalizmi İslâmla barıştırma” projesini açığa çıkarıyor.
Menfaatinden başka bir şeyi düşünmeyen ve çıkarları hesabına bütün dünyayı ateşe veren “beşeri (insanlığı) sefâhete ve dalâlete sevk eden bozulmuş tek gözlü Deccal ‘ikinci Avrupa” anlamındaki “Amerikan hegemonyası”na “uygun İslâm” ve “Amerikan çıkarlarına hizmet eden Müslüman” tipini türetip dini arzileştiren “ılımlı İslâm”ı, bu yönüyle Kemalizm felsefesiyle buluşturma plânı açıkça anlaşılıyor.
İSLÂMI “KEMALİZM”LE
UYUMLULAŞTIRMA
Aslında Erdoğan’ın, Obama’ya benzetilmek yerine, “İllâ birine benzetecekseniz Atatürk’e benzetin”e varan “Modernleşmede en büyük liderimiz Atatürk’tür; onu aşmanın değil, örnek almanın gayreti içindeyiz” sözü meselenin mâhiyetini bildiriyor.
Ne denli “değiştiğini” ve “dönüştüğünü” göstermek için “millî görüş gömleğini çıkardığını” vurgulayan Başbakan’ın, smokinli Köşk resepsiyonlarını ve şaraplı “Çankaya sofraları”nı ihya eden Cumhurbaşkanı’nın her vesileyle, “Atatürk’ün muasır medeniyet hedefi”ni vurgulamaları, bu anlama yönelik…
Kısacası AKP’nin 2002 seçim programında,“Atatürk’ün öncülüğündeki inkılâp ve reformlar”dan dem vurup, “Atatürk ilke ve inkılâpları”nın “toplumun ortak paydası” nitelenmesinden, son “kapatma dâvâsı”nda Başbakan’ın, “Atatürk ilkelerini, birleştirici, milletimizin bütün fertlerini kucaklayan bir mutabakat zemini haline getirme” iddiası ve gayreti, partisinin “devrimler”e bakışını okutturuyor. AKP’nin “laikliğin ve ilke ve inkılâplarının koruyucusu ve tâkipçisi olduğu”nun göstergesi oluyor…
Bundandır ki Enerji Bakanı’nın “Atatürk’ün heyecan ve enerjisiyle birlikte devrimleri”nin “kendisini en çok etkilediği”ni söylemesi ve “devrimlerini sonraki nesillere örnek” telkini, AKP’nin “Atatürk’ü ve devrimleri”ni rehber alan “dünyevîleşme ve dünyevîleştirme” çizgisinin te’yidi ve tekrarı.
“Müslümanların modernite ile tanıştırılması” ve “çağdaş İslâm” maskesinde İslâmı özelde Kemalizmle, genelde “İsevî dininden uzaklaşmış”, bütün semavî dinlere başkaldıran “Batılcılık” cereyanı ve “emperyalizm”le uyumlulaştırma ve uyuşturma oyununa uygun olarak…
Çok garip!
23.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|