Bilindiği gibi son günlerde, dünyayı sarsan “global ekonomik kriz” konusunu tartışıyoruz. Krizin ne getirip ne götüreceği konuşulurken, rakamlar havada uçuşuyor. Batan bankalar, iflâs etmesi beklenen büyük holdingler ve işsiz kalan milyonlarca insan dünyanın ve dolayısı ile Türkiye’nin de gündeminde.
Bu konuları konuşmak ve tartışmak elbette gerekiyor. Fakat bunları yaparken, acaba daha önemli ve kendi başımıza açılan ‘kriz’leri unutuyor muyuz?
“Ülkeler bile iflâsa sürüklenirken, başka hangi önemli ‘kriz’den bahsedilebilir ki?” diyenler olabilir. Böyle düşünenler görünüşte haklıdırlar, ama hepimizi şahsen ilgilendiren çok önemli başka ‘kriz’lerle de karşı karşıya olduğumuz da bir vak’a.
Hadiselere, Üstad Bediüzzaman’ın bir soruya verdiği cevap penceresinden bakabiliriz: “Bir zaman bana hizmet eden kardeşlerim tarafından suâl edildi ki: Küre-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderatiyle alâkadar olan bu dehşetli harb-i umûmîden (...) hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun? Halbuki bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar, cemâati ve câmii bırakıp radyo dinlemeye koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hâdise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?
“Cevaben dedim ki: (...) Evet, bu cihan harbinden daha büyük bir hâdise ve bu zemin yüzündeki hâkimiyet-i âmme dâvâsından daha ehemmiyetli bir dâvâ, herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hâdise ve öyle bir dâvâ açılmış ki: Her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek dâvâyı kazanmak için bilâtereddüd sarf edecek. (...)
“Herkesin, îman mukâbilinde bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen ve bâkî ve dâimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer îman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. (...) Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?” (Asâ-yı Musa, Dördüncü Mes’ele, s. 20)
Maddî iflâslara sebep olan ekonomik krizle bu kadar uğraşıp, meşgul olup; hepimizin başına açılan “kazanma ya da kaybetme dâvâsı” hakkında hiç konuşmamak, tartışmamak ve çareler aramamak doğru olabilir mi?
Elbette, “ekonomik kriz konuşulmasın, yok sayılsın” demiyoruz. Aksine bu krizin gerçek sebep ve çarelerinin tartışılmasında fayda olduğunu ifade ediyoruz. Bununla birlikte, ‘âhiret’i unutup, var gücümüzde dünyevî işlerle meşgul olmayı doğru bulmadığımızı hatırlamak ve hatırlatmak istiyoruz.
Peki, hepimizin başına açılan “kazanma ya da kaybetme dâvâsı” nasıl aşılıp kazanılacak? Bunun cevabı da yine Risâle-i Nur’da: “O büyük dâvâyı yüzde doksanına kazandıran ve yirmi senede yirmi bin adama o dâvânın kazancının vesikası ve senedi ve beratı olan îman-ı tahkikîyi eline veren ve Kur’ân-ı Hakîm’in mû’cize-i mânevîyesinden neş’et edip çıkan ve bu zamanın birinci bir dâvâ vekili bulunan Risâle-i Nur’dur.” (age.)
Geçici ekonomik krizlerle uğraşırken, asıl krize karşı almamız gereken tedbirleri unutmayalım...
23.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|