lkemizin de kriz sarmalına girdiği noktasında her halde ihtilâf yoktur. “Bize bir şey olmaz” demekle krizlerden korunmanın mümkün olmadığı görüldü. En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün işletmeler krizin daha fazla yara açmaması için neler yapılması gerektiği hususunda çare arıyor.
Bu cümleden olarak, işin ehli olan ekonomistler de kendilerine göre çareleri gündeme getirip, Türkiye’yi idare edenlere hatırlatıyorlar. Her zaman olduğu gibi krizden en fazla etkilenen, yine çalışanlar oldu. “Yangında ilk kurtarılacak” anlayışıyla, en önce çalışanların işine son veriliyor. Sessiz sedasız onlarca, yüzlerce; hatta binlerce çalışan işsiz kaldı.
Denizcilik sektörü de krizden etkilenenlerin başında geliyor. Sadece Tuzla’da, iptal edilen siparişler sebebiyle gemi imalatçılarının kaybının 3 milyar dolar olduğu ifade ediliyor ki, bu rakam her halde küçümsenecek bir rakam değildir. Tersanede çalışanların ifadesiyle, kriz, deniz taşımacılığını da vurmuş. Onlarca gemi Tuzla-Kartal ve Zeytinburnu açıklarında demirlemiş vaziyette...
Krizin büyüme eğilimine girmesinde bankalar da suçlanıyor. Her dönemde olduğu gibi fırsatçılık peşinde olmakla suçlanan bankalar, daha önce verdikleri ‘kolay kredi’leri acil koduyla geri çağırarak esnaf-tüccar ya da sanayicileri zor durumda bırakıyor.
Her zaman olduğu gibi kriz dönemlerinde de öncelikle çare ya da kaynak bulma konusu tartışılır. Normal zamanlarda bulunamayan ‘kaynak’lar, kriz döneminde nasıl bulunacak? Kaynak ya da çare bulmak çok kolay olmamakla birlikte, imkânsız da değildir. İyi hesap edilirse, ‘sinek’ten de yağ çıkarmak mümkündür; ama işin başı iyi niyet olmalı...
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde başarılara imza atan Burhan Özfatura, makul çareler sıralayarak Türkiye’yi idare edenlere seslenmiş. Tatbik edilmesi dileğiyle, tekliflerin bir kısmını özetlemek gerekiyor:
* “Kaynak nereden bulunacak?” sorusunun cevabı çok alternatiflidir; işsizlik fonu / Merkez Bankası’ndaki karşılıklar gibi.
* Ayrıca; ticaret ve sanayi odaları-sendikalar gibi kuruluşların, çok büyük tutarda paraları bulunmaktadır. Buradan, (elbette borç olarak) kaynak aktarılabilir.
* Aynı şekilde; başta belediyeler olmak üzere, tüm kamu kurumlarının nakit mevcutları, bir havuzda toplanmalıdır. Çok ciddî bir rakam doğacaktır. (Refah-Yol döneminde, bu uygulama yapıldı. Faiz giderleri de ciddî biçimde düştü.)
* Özelleştirme uygulamalarında, blok satış yerine, kâr ortaklığı sistemine geçilerek, hem de uzun vadeli olarak, büyük rakamlar elde edilebilir.
* KDV/ÖTV/TAV/emlâk alım-satım harçları vb. uygulamalarla, hızla başarılı sonuçlar sağlanabilir.
* (İnşaat sektöründe) KDV yüzde 5’e inse, yapılacak tahsilat, çok daha fazla olacaktır. Sektörü öldürerek hiç almayacağına, oranını düşürür çok alırsın.
* Vergi oranlarına ilâveten, bir de gümrük kaçakçılıkları önlenirse, işte o zaman, kriz tam anlamına fırsata dönüşecektir. (Dünya g, 13 Kasım 2008)
“Daha birçok alternatifler bulunabilir. Yeter ki, ciddî olarak istensin” diyen Özfatura’nın bilhassa “Tüm kamu kurumlarının nakit mevcutları, bir havuzda toplansın” teklifi, geçmişte uygulanmış ve yüzde yüz faydalı olduğu görülmüştür. O halde, “Bile bile doğru”yu uygulamaktan niçin uzak durulur?
18.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|