Hafta sonu yapılan Demokrat Parti Büyük Kongresinde, bugünkü iç ve dış politikaların iflâsı karşısında bunalan milletin ciddî bir alternatif aradığını açıkça ortaya koydu. Tıpkı daha önce Doğru Yol Partisine yapıldığı gibi baştan beri “bitirilmek” istenen, “bitti” denilen ve anketlerde oyları yüzde 5’in altında gösterilen, yaşamasına dahi tahammül edilemeyip nefesi kesilmek istenen Demokrat Parti’nin kongresine Anadolu’dan yükselen yoğun ilgi, mevcut siyasî tabloda yegâne alternatifin DP olduğunu berrak bir biçimde gösterdi.
“Yok edildi, artık dirilemez” denilen partinin kongresine sabahın erken saatlerinde Ankara’daki büyük kapalı spor salonunu ve önündeki geniş alanı dolduran coşkulu on binler, Türkiye’de milletin değerlerine bağlı mânevî mayayla devletle milleti barıştıran ve buluşturan Demokrat Parti’nin yeniden dirilişinin işâretiydi. Bu anlamı, sâdece “demokrat misyonu” dâvâ edinmiş “demokrat dostlar”dan değil, gazetecilerden, tarafsız gözlemcilerin izlenimlerinden de öğrendik…
Ve bu ülkede demokrasiyi inşa eden, temel hak ve hürriyetleri getiren, manevî değerleri baştacı edip din ve vicdan özgürlüğünü yaşatan, Ezân-ı Muhammediyi aslına çeviren, okullarda din derslerini okutan, imam hatipleri, yüksek İslâm enstitülerini, ilâhiyat fakültelerini, Diyanete 70 bini aşkın kadro sağlayıp binlerce Kur’ân kursunu açan; özetle Cumhuriyet döneminde din eğitimi ve öğretimini başlatıp, Cumhuriyeti demokrasiyle anlamlandırıp “mânâsız isim ve resimden ibâret olmak”tan kurtaran demokrat misyonunun mânâsının açık bir te’yidiydi.
“AKREDİTE SİYASET”İN SONU…
Gerçek şu ki defalarca darbelere mâruz kalan ve demokrasi uğruna şehidler veren Demokratların tasfiyesi için sürekli oyunlar oynanmış. Demokrat Parti ve devamı partilerin dışındakiler ne garip ki tek parti zihniyetiyle temsil edilen “cebrî ve keyfî rejim” tarafından hep himâye görmüş.
Dahası “travmatik tepki”lerle oy getirecek “danışıklı dövüşlü” uyduruk siyasî sistemle DP-AP ve DYP’ye karşı kurdurulan partilerin oyları arttırılmış. Son dönemde seçim öncesi gece yarısı “e muhtıralar”la, “kapatma dâvâları”yla mevcut siyasî tahterevalli oyununun devamına destek verilmiş. İktidarın millet nezdindeki “başarısızlıkları” “mağduriyet”e çevrilerek yeniden ikamesi sağlanmış. AKP ileri gelenlerinin e-muhtırayla oylarının en az yüzde 15 arttığını söylemeleri bunun ikrarı…
Demokrat Parti ve devamı partilerin mâruz kaldığı baskı ve tezgâhlarda hep bu tuzak var. “Menderes’i ipe götüren” tertiplerde bu senaryolar açıkça sahnelenmiştir. Yine bu tuzakla Demokrat Parti muhalifleri “akredite siyaset” muamelesi görmüş; sürekli komplolarla karşı karşıya kalmışlar.
Bu plânla milletin değerlerini esas alan ve yüzde 57’lere varan DP’nin yolu kanlı darbeyle kesildi. “Yeter söz milletindir” dâvâsını devam ettiren ve yüzde 54’ü aşan Adalet Partisi ihtilâlle kapandı. Yerine muvazaalı şaşırmalar konuldu.
Devamında “konuşan Türkiye” için bütün baskılara rağmen mücadele eden, onca baskı ve vetoya karşı 1991’de yüzde 27 ile birinci parti olan DYP, önce yüzde 12’lere, peşinden 9.5’a ve nihâyetinde 5.4’lere düşürüldü…
Buna mukabil iç ve dış mihraklarca önü açılan AKP siyasî iktidarı, DP-AP ve DYP’nin kazanımlarının birçoğunu koruyamadı; kuşatma altına alınan tutuk, teslimiyetçi ve tâvizkâr politikalarla tek tek kaybettirdi… Lâkin “akredite siyaset”in sonu gelmiştir. Yasadışı başörtüsü yasağını demokratik irâde ile çözmek yerine, “velev ki siyasî simge” söylemiyle “anayasayı değiştirme” komplosuna gelip daha da yaygınlaştırması, yasakçılara yasağı “yasallaştırma” fırsatı verdirerek geleceği de ipotek altına alacak şekilde kıskaca alınması, bunun bir örneği…
DP’NİN NEFESİ KESMEK
İSTEYENLERİN NEFESİ KESİLMİŞTİR…
DP Genel Başkanı Süleyman Soylu’nun tespitiyle, ABD eksenindeki AKP siyasî iktidarının, başta yeni anayasa olmak üzere demokratikleşmeyi askıya alması, Demokrat Parti’nin başlattığı AB projesinin mundar edilmesi bunun göstergesi.
Merhum Menderes ve Zorlu’nun Londra ve Zürih anlaşmalarıyla Türkiye’ye “garantörlük” hakkını temin ederek İngiltere’nin kursağından çekip aldığı Kıbrıs meselesindeki zâfiyet, bir diğer kırılganlık…
Başbakan’ın ekonomik kriz ortasında çiftçiyi azarlaması, işçiyi paylaması, “Kasımpaşalığı”nı vatandaşa göstererek ikide bir AB’ye “rest” çekip Müslüman komşu Irak’ı işgalcilerine karşı suskun kalması, bir diğer garâbet…
Dörtyüz yıl Osmanlı idâresinde bir vilâyeti olarak kalan, mânevî coğrafyamızın mühim bir parçası, Hz. Hüseyin’in, İmam-ı Âzam’ın, Abdülkadir-i Geylânî’nin diyârı Irak’ın işgalcilere peşkeş çekilmesine destek verilmesi, tam bir felâket. Keza “stratejik müttefik” edindiği “savaş ortağı” ecnebilerin himâyesi altında palazlanıp azdırılan terör örgütü ve terör üzerinden Ankara’nın Kuzey Irak’taki kukla oluşum oyununa getirilmesi bir başka vahâmet…
Görünen o ki Türkiye iç ve dış politikada duvara toslamıştır. Demokrat Parti’nin nefesini kesmek isteyenlerin nefesi kesilmiştir. Resmini Menderes’in fotoğrafı yanına afişleme çarpıtmasıyla, “muhâfazakâr demokratım” demekle demokrat olunmamış; siyasî ferâset, dirâyet ve direnç gösterilmemiştir.
Türkiye’nin bir an evvel gerçek bir demokrasiye ve güçlü demokratik irâdeyle milletten aldığı emânetin hakkını veren bir iktidara kavuşması lâzım. Aydın Menderes’in ifâdesiyle, Türkiye’yi “nöbetleşe demokrasi”den kurtaracak, gerçek ve samimî demokratik bir zemine kavuşturacak çâre budur.
Önce parti içi siyaseti demokratikleştirecek; hâkim nezâretinde kayıtlı seçmenle önseçimi esas alan yeni parti tüzüğüyle, milletin temâyül ve taleplerini önceleyen Demokrat Parti, bu açıdan ciddî bir alternatif olma yolunda…
Demokrat Parti’nin büyük kongresi, bunun için büyük fırsat ve bir milât yapılabilir.
Bu fırsat hebâ edilmemeli…
18.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|