Başbakan’ın son Amerika ziyareti öncesinde New York Times’in İstanbul büro şefi aracılığıyla Obama’ya, “Dik dur, ama diklenme!” tavsiyesi, Amerika’da pek yankı bulmadı.
Ancak siyasî iktidarın “duruşu”, çiçeği burnunda Amerikan Başkanına yaptığı “tavsiye”ye Başbakan’ın ve hükûmetinin ne kadar uyduğunu gündeme getirdi. İçte antidemokratik dayatmalara karşı ne derece millet irâdesinin hakkını verdiği, dışta emr-i vakilere karşı ne denli dik durduğu sorularını sordurdu.
Washington’daki düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nde Türkiye ile ABD’nin anayasa mahkemelerini mukayese eden Başbakan, Türkiye’de Anayasa Mahkemesinin Meclis irâdesini aşmasına şikâyetçi oldu.
Lâkin altı yıldır anayasayı değiştirecek güce rağmen, iktidarın gösteremediği demokratik dirence değinmedi. Anayasa Mahkemesinin Meclisin irâdesini ipotek altına alan işleyişi dahil, yeni anayasa ve demokratikleşme çalışmalarının askıya alınmasını teğet geçti…
Özetle her fırsatta AB’ye karşı “rest” çekip “dikleşen” Başbakan ve AKP hükûmeti, dıştan gelen emr-i vakilere, içteki demokrasi dışı oldubittilere geldi…
ANKARA, HEP KIRILGAN KALDI…
Meselâ Ankara, Müslüman komşu Irak’ı işgal edip bir buçuk milyon insanı katleden, üç milyondan fazla Iraklıyı göçe zorlayan ve bir o kadarını perişan eden “stratejik müttefiki” kontrolündeki Kuzey Irak’ta yuvalanan ve Türkiye’yi hedef alan terör örgütünü silâh, para ve her türlü lojistik himâyesinin yanlışlığını iletmedi.
Dik durmadı; göz göre göre Irak’ın kuzeyinde “ikinci İsrail” işlevini görecek kukla devletin ABD-İsrail ve İngiltere tarafından palazlandırılmasına seyirci kaldı. Bunun “stratejik müttefiklik”le bağdaşmadığını hatırlatmadı.
Dik durmadı; terörle mücadeleye 300 milyar dolar harcamasına karşılık, Başbakan ve Cumhurbaşkanının bizzat Bush’a verdikleri “150 kişilik terör örgütü elebaşları listesi”nden bir tekinin dahi teslim edilmemesine sessiz kaldı.
Dik durmadı; Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçirilmesine bir “nota” dahi vermedi. Başbakan “Ne notası, müzik notası mı?” diye, Ankara’nın işgalcilere verdiği onca desteğe karşılık revâ görülen bu çirkin muameleye en azından bir “nota” verilmesini isteyenlere tepki gösterdi. En son Irak’taki Amerikan işgal kuvvetleri komutanı “çuvalcı General” Odierno’nun “gizlice” Türkiye’ye gelip Genelkurmay İkinci Başkanı’yla “görüşmesine göz yumdu.
Dik durmadı; Suriye ile “barış anlaşması” çalıştığı ve devlet başkanını Meclis’te konuşturduğu İsrail’in, Suriye’yi bombaladıktan sonra Türkiye topraklarına yakıt tanklarını atması pervâsızlığının hesabını sormadı.
Dik durmadı; işgal altındaki Bağdat hükûmetinin bile itiraz ettiği Irak’taki Amerikan savaş uçaklarının “El Kaide militanları” bahanesiyle Suriye’nin sınır kasabasına saldırıp onlarca sivili öldürmesine Ankara en ufak bir târizde bulunmadı. Bağdat’ın yanında yer almaktan, Şam’a destek vermekten çekindi…
Dik durmadı; terörle mücadelede ABD’nin verdiği “istihbarat paylaşımı” ile sınırlı kaldı. Ankara, Tahran’ın Bağdat, Şam ile işbirliği teklifine, sırf Washington ve Telaviv istemiyor diye uzak durdu; Neoconları ve Yahudi lobisini kızdırmamak için…
Dik durmadı; NATO perdesinde işgalcilere destek için askerî birlik gönderdiği Afganistan’da, Taliban’ı el altından kuklası Karzaî’ye ortak etmeye çalışan Amerikan yönetiminin, çıkarları hesabına fütursuzca kullandığı Pakistan topraklarına her defasında onlarca sivilin katledildiği saldırılara seyirci kaldı.
KKTC’yi tanıyan ilk ülke olan kadim dost ve kardeş Pakistan’a destek vermeyi esirgedi, “stratejik müttefik”e bunun dostluğa ve müttefikliğe yakışmadığını iletmedi. Hayret verici bir kırılganlıkla kayıtsız kaldı. ABD’yi ikaz etmeyi göze alamadı.
AKP’NİN İHTİYACI
AKP hükûmeti dik durmadı; AB Konseyi’nin ve AİHM’in özellikle demokratikleşme, inanç ve ifâde özgürlüğüne dair Türkiye’ye yönelik yaptırımlarından yakındı; ancak Brüksel’e ve Strasbourg’a gönderdiği “savunmalar”da en temel hak ve hürriyetleri dahi savunmadı.
Dik durmadı; demokratik dirençle kanunsuz yasağı uygulatmamak yerine, Anayasayı değiştirmekle yasağı “yasallaştırma” yanlışına düştü. Yasadışı yasağı yasakçılara “onaylattı.” Başbakan, mağdurlara “teselli telefonları”yla geçiştirdi.
Dik durmadı; başörtüsünü “siyasî simge”, “gerginlik sebebi” ve “laikliğe aykırı” saydı; “dinî bir vecîbe” olarak bildirmedi; yasakçıların yasa dışı yasağını “uygun” gördü. Hiç olmazsa milletin, demokratik irâde ve direnç gösterecek bir iktidarda kanunsuz yasağın dayatılmasının önlenmesiyle yasağın bertaraf edileceği ümidi vardı; onu da hebâ etti.
Dik durmadı; YÖK yasasını çıkarmadı, “irtica” gerekçesiyle YAŞ ihraçlarına fırsat veren yargısız infaz şerhi koymakla yetindi, AB’nin önerdiği yasal değişiklikten kaçındı. Keza Kur’ân kurslarındaki “yaş yasağı”nı kaldırmadı, meslek okullarına ve imam hatiplere uygulanan katsayı mağduriyetini gidermedi.
Dik durmadı; inanç ve ifâde özgürlüğünde başta Ceza Kanununun 312. maddesinin yerine ikame edilen 216. ve 301. madde olmak üzere gerekli yasal düzenlemeleri hâlâ yapmadı.
Kısacası Obama’dan önce AKP’nin ve Başbakan’ın “dik dur, dikleşme!” tavsiyesine ihtiyacı var. Başbakan Obama’ya akıl vereceğine önce kendisi antidemokratik dayatmalara karşı dik durmalı ve demokratik dirençle muktedir olmalı. Evvelâ ülkesinde hak ve hürriyetleri temin etmeli, devâsa problemleri, krizleri çözmeli…
Bush’u, Obama’yı bırakmalı; zira onların çok akıl vereni var; kendisi ve hükûmeti “dik duruyor mu?”, ona bakmalı…
22.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|