Gündemin hayhuyu arasında birçok önemli konu kayboluyor. Birçoğundan ya kamuoyunun haberi olmuyor ya da satıraralarında geçiştiriliyor.
Meselâ Avrupa Yahudi örgütlerinin en büyüğü olan Avrupa Yahudi Kongresi (EJC-Europan Jewish Congress) yöneticilerinin 27–28 Ekim’de Türkiye’yi ziyaret ettikleri, “yandaş” ya da “karşıt” hiçbir medya organında yer almamış.
Avrupa Yahudi Kongresi Başkanı Moshe Kantor, yardımcısı Aryeh Zuckerman, Genel Sekreteri Serge Cwajgenbaum ile Türk Musevi Cemaati Başkanı Silvyo Ovadya’nın katıldığı görüşmelerin, Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın “günlük programları”nda yer almaması, esrârengiz ziyaretin ilk sinyali olmuş.
İSRAİL’E KOLAYLIKLAR VE İŞBİRLİĞİ
EJC’in kendi yayınlarında duyduğu görüşmelerde, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’ndeYahudiler ile Ortadoğu ülkeleri arasında köprü işlevi görmesi ve antisemitizme karşı neler yapabilecekleri ele alınmış. Türkiye’nin İsrail ile “örtülü işbirliği”nin Ortadoğu’da İsrail’e sağlayacağı kolaylıklar üzerinde durulmuş.
En ilginci ise İran’ın nükleer silah birikiminin engellenmesi için Türkiye’nin Güvenlik Konseyi’nde çaba göstermesine ilâve olarak, Başbakan’ın Yahudi komitesi ile Türkiye’nin AB üyesi ülkeleriyle birlikte pratik yollar bulma konusunda uzlaştığı ve bu amaçla çalışacağını söylemesi olmuş.
Cumhurbaşkanı Gül’ün ise, Yahudi heyetinin düzenlediği Hoşgörü ve Barış İçin Avrupa Konseyi ve Nükleer Felaketin Önlenmesi için Uluslararası Lüksemburg Forumu çalışmalarına delege gönderilmesi önerisini kabul ettiğiymiş…
Keza, Kültür Bakanı Günay’ın Yahudi teşkilâtlarının uyarısı ile bu yayınlara tepki göstermesi ve engelleneceğini söylemesine ve Gül’ün bu kitapların tamamen yasaklanmasını istemesine atıfta bulunan haberde, Gül’ün Türkiye’de çıkan Yahudi aleyhtarı yayınlardan rahatsızlığı aktarılmış. Gül’ün Frankfurt Kitap Fuarı’nda Türkiye bölümünde bulunan Yahudilik üzerine kitapları ve bu kitaplara Kültür Bakanlığı’nın verdiği tepkiyi hatırlatılmış.
“Odatv.com”daki bir yazıda, Avrupa Yahudi Komitesi’nin Dışişleri Bakanı ile de görüştüğü ve Bakan Babacan’ın da “sıcak mesajlar” verdiği; heyetin Türkiye’deki görüşmelerden oldukça memnun ayrıldıkları, komitedekilerin ifadelerine dayanarak belirtilmiş.
Görüşmelerde, Türkiye’nin “ılımlı İslam ülkesi modeli” olması ifadesinin geçtiği; Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın bu ifadeye itiraz etmediği; Yahudilerin Türkiye’deki yayın organı Şalom ve Herald Tribune gazetelerinde yer aldığının not edilmesi de bir başka ilginç ayrıntı…
OLAYLARIN KARANLIKTA
KALAN PERDE ARKASI…
Son haftaların bilinmezlikleri bunlarla bitmiyor. Başbakan’ın Amerika ziyareti öncesi İstanbul’daki bazı gazeteciler ve akademisyenlerle bir araya geldiği “gece ziyâfeti” de sözkonusu “bilinmezliklere” yenilerini ilâve etti.
Geceye katılan bir gazetecinin “içkili hali” ve iki kadın gazeteci ve akademisyenin tartışmasıyla magazine dönüşen Taksim Sıraselviler’de AKP milletvekili Nursuna Memecan’ın evindeki yemekte konuşulanlar da satır aralarında kaldı.
Medyada Başbakan’ın, “çok keyifli olduğu, konuklarla tek tek ilgilendiği, havadan, sudan, futboldan konuşulduğu, palamut şiş yendiği ve isteyenin şarap içtiği” bilgileri bol bol verildi; lâkin toplantıda neler konuşulduğu bir türlü öğrenilemedi.
Tıpkı geçtiğimiz yıl dünyaca ünlü dolar spekülatörü Macar Yahudisi Amerikalı George Soros’un Türkiye temsilcisi olarak bilinen Can Paker’in evinde bazı gazetecilerle yaptığı yemekli toplantının bir türlü anlaşılamayan mâhiyeti gibi karanlıkta kaldı…
Ya da Fehmi Koru’nun, “Obama gibi geldiler, Bush gibi odular”; kısacası “Bushlaştılar” iddiasına “Sevsinler seni! Yazıklar olsun!” tepkisini veren Başbakan’a örtülü cevaptaki ifâdeler gibi. Gerçekten “Bu da Tayyip Erdoğan’ın üslubu, eleştiriyi böyle cevaplıyor” cümlesiyle karşılık veren Koru’nun, “fazlaca üzerinde durulmamalı, alışığım” deyip geçiştirmesinin ardındaki şifreler de çözülmedi.
Bunun gibi, “Kamu mallarını en yüksek fiyata sattık diye eleştiriliyoruz” diyen TMSF Başkanı’nın, AKP’li yöneticilerin “Ertürk haddini aşmıştır” uyarısı üzerine “Bunu kastetmemiştim” diye çarketmesinin arka plânı da anlaşılamadı.
Yine geçen yılbaşında başta Tarkan’ın “metamorfoz”undaki birkaç şarkısına olmak üzere sanatçılara bir gece için bir buçuk trilyonu veren TRT’nin her yıl olduğu gibi, 2009 Erovizyon şarkı yarışması için seçtiği “Hadise”ye yarım milyon YTL verecek olması da satıraralarında kayboldu…
Bu arada Başbakan’ın Washington’da dalga dalga dünyayı vuran küresel krize karşı G-20 zirvesine katıldığı bir sırada, Cumhurbaşkanlığında “kurumsal kimlik oluşturarak Köşk markası” çalışmasının yapılması da, satır aralarında kalan bir diğer ilginç olay oldu.
Cumhurbaşkanı ambleminin en estetik haliyle tuzluktan, bardaktan kartvizite basılmasına kadar “yeni kimlik arayışı” için sekiz aydır toplantıların yapıldığı; Hayrünnisa Hanım’ın da zaman zaman kullanabileceği kâğıt ambalajı ve benzeri ürünlere ihtiyacını karşılamak amacıyla Nursuna Memecan’ın da yakından ilgilendiği “imaj projesi” hakkında bizzat Köşk’ün Genel Sekreteri’nce açıklama yapması, halkın ekonomik krizle kıvrandığı bir süreçte doğrusu dikkat çekti…
Gündemin gürültüsü arasında kalanlar, satıraralarında kaybolanlar bazen daha önemli oluyor…
24.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|