"Gerçekten" haber verir 24 Kasım 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Allah'ı anma, Allah'ın sevdiği şeyler, ilim sahibi ve ilmi öğrenmeye çalışanlar hariç, dünya ve içindeki şeyler Allah'ın rahmetinden uzaktır.

Câmiü's-Sağîr, No: 428

24.11.2008


En büyük muallim: Hz. Muhammed (asm)

Hem madem Hâlıkımız, bize en büyük muallim ve en mükemmel üstad ve şaşırmaz ve şaşırtmaz en doğru rehber olarak Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı tayin etmiş ve en son elçi olarak göndermiş. Biz dahi, ilmelyakîn mertebesinden aynelyakîn ve hakkalyakîn mertebelerine terakkî ve tekemmül etmek üzere, her şeyden evvel bu Üstadımızdan, Hâlıkımızdan sorduğumuz suâli sormaklığımız lâzım geliyor. Çünkü o zât, Hâlıkımız tarafından herbiri birer nişane-i tasdik olan bin mû’cizâtıyla, Kur’ân’ın bir mû’cizesi olarak, Kur’ân’ın hak ve kelâmullah olduğunu ispat ettiği gibi; Kur’ân dahi, kırk nev’î i’câz ile o zâtın bir mû’cizesi olup, onun doğru ve Resûlullah (asm) olduğunu ispat ederek, ikisi beraber, biri âlem-i şehadet lisanı (bütün hayatında, bütün enbiya ve evliyanın tasdikleri altında) diğeri âlem-i gayb lisanı bütün semâvî fermanların ve kâinat hakikatlerinin tasdikleri içinde binler âyâtıyla iddia ve ispat ettikleri hakikat-i haşriye elbette güneş ve gündüz gibi bir kat’iyettedir. Evet, haşir gibi, en acip ve en dehşetli ve tavr-ı aklın haricinde bir mes’ele, ancak ve ancak böyle harika iki üstadın dersleriyle halledilir, anlaşılır.

Eski zaman peygamberleri ümmetlerine Kur’ân gibi izahat vermediklerinin sebebi, o devirler beşerin bedeviyet ve tufûliyet devri olmasıdır. İptidaî derslerde izah az olur.

Elhâsıl: Madem Cenâb-ı Hakkın ekser isimleri âhireti iktiza edip isterler; elbette o isimlere delâlet eden bütün hüccetler, bir cihette âhiretin tahakkukuna dahi delâlet ederler.

Ve madem melâikeler âhiretin ve âlem-i bekanın dairelerini gördüklerini haber veriyorlar; elbette melâike ve ruhların ve ruhaniyetin vücut ve ubudiyetlerine şehadet eden deliller, dolayısıyla âhiretin vücuduna dahi delâlet ederler.

Ve madem Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın bütün hayatında vahdaniyetten sonra en daimî dâvâsı ve müddeâsı ve esası âhirettir; elbette o zâtın nübüvvetine ve sıdkına delâlet eden bütün mû’cizeleri ve hüccetleri, bir cihette, dolayısıyla âhiretin tahakkukuna ve geleceğine şehadet ederler.

Ve madem Kur’ân’ın dörtten birisi haşir ve âhirettir ve bin âyâtıyla onun ispatına çalışır ve onu haber verir; elbette Kur’ân’ın hakkaniyetine şehadet ve delâlet eden bütün hüccetleri ve delilleri ve bürhanları, dolayısıyla âhiretin vücûduna ve tahakkukuna ve açılmasına dahi delâlet ve şehadet ederler.

İşte bak, bu rükn-ü imânî ne kadar kuvvetli ve kat’î olduğunu gör.

Asâ-yı Mûsâ, s. 36

Lügatçe:

Hâlık: Yaratıcı.

ilmelyakîn: Yakîn ile bilme, bir şeyi ilim ve delil ile kesin olarak bilme.

aynelyakîn: Gözle görür derecede inanma; bir şeyi görerek ve seyrederek bilme.

hakkalyakîn: Marifet mertebesinin en yükseği; bir şeyi yaşayarak, içine girerek, doğruluğundan şüpheye asla yer bırakmayacak biçimde kesin olarak bilme

i’câz: Mû’cizelik.

tufûliyet: Çocukluk, küçüklük.

iptidaî: İlkel, basit. İlk mektep, ilkokul.

delâlet: İşaret.

ubudiyet: Kulluk.

nübüvvet: Peygamberlik.

Bediuzzaman Said Nursi

24.11.2008


Üstadın öğretmenlere verdiği ehemmiyet

Bayram Yüksel anlatıyor: “Üstadımız, muallimler ziyarete geldiklerinde onlarla çok fazla alâkadar olurdu. ‘Şu zamanın dindar bir muallimine, eski zamanın velileri nazarı ile bakıyorum... Muallimin iyisi çok iyi, fenası da çok fena. Çünkü masum çocuklar muallimlerine çok dikkat ederler, âdeta mıknatıs gibi hocalarından ne görürse iyiyi de fenayı da çekerler. Muallimin iyisi minare başında, kötüsü kuyu dibindedir. Muallimler için ortası yoktur, ya âlay-ı illiyyinde veya esfel-i safilindedirler’ derdi. “Onun için dindar muallimlere çok ehemmiyet veriyordu... Muallimlere ders verirken merhum Hasan Feyzi, Mustafa Sungur, Abdurrahman Yüksel gibi zatları misâl verirdi ve ‘Sizleri de onlar gibi kabul ettim’ derdi. Hem, ‘Mustafa Sungur’un okuması mânâ-yı ismîden mânâ-yı harfî hükmüne geçti, onun okuması maarif-i İlâhî hükmüne geçti’ derdi.” (Son Şahitler, C. 3, s. 60)

24.11.2008


Risalet-i Muhammediye ve vahy-i Kur'ani, hayatın ruhu ve aklı hükmündedir.

Sözler, s. 103

24.11.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Ufo ısıtıcılar, infrared ısıtıcı, kumtel ısıtıcılar.
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır