Sultanımız Hz. Mevlânâ, 735. sene-i devriyesi münasebetiyle başta Konya ili olmak üzere bir çok şehir ve ülkede bütün haşmetiyle anılırken, onun en büyük arzusu olan “Gel ne olursan ol yine gel” çağrısının bir neticesi olarak, bilhassa Müslüman ve Hıristiyan din müntesipleri dünyanın geleceği ve barışı için bir araya gelmenin hazzını, hızını ve huzurunu bulmak için çaba ve gayret göstermektedirler. Geçtiğimiz ayın büyük bölümünde bulunduğum Hollanda’da buna şahit oldum.
Hollanda’nın her şekliyle pırıl pırıl ve dünyaya örnek şehirlerinden Rotterdam’da uzun zamandır can dostların gayretiyle müşterek olarak yapılan “Diyalog Toplantıları”, şimdi çok daha kapsamlı ve geniş çerçevede ve bir nev’î resmiyet içinde deruhte edilmektedir. Hollanda’da İslâmî faaliyetlerin ve hoşgörünün kaynağı mesabesinde olan Rotterdam İslâm Üniversitesi seminer salonunda, rektör muhterem Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün de müsaadeleriyle, şahsımın da dâvetli bulunduğu 21 Kasım 2008 “Diyaloglar” gecesinin açış konuşmasını üniversite genel sekreteri Turan Koç Bey çok muhtevalı bir konuşma ile yaptı.
O gecenin altı ay önce belirlenen resmî konuşmacıları: Papaz Marten de Vries - Protestan mezhebi kilise (Rotterdam). Muhammed Başoğlu - Müslümanları Temsilen. Papaz Mathijs Haak - Protestan mezhebi kilise (Rotterdam). Tural Koç - Rotterdam İslâm Üniversitesi Genel Sekreteri. Üzerinde durulan konular şunlardı: Dinin günlük hayattaki etkileri. Belirli ibadetler. Meleklere imandan İslâm dininin dünyaya bakışı. Günlük hayatta inanç-iman. Gençlerin bakış açısı, gençlik sorunları ve çıkış yolları. İnsan hakikî mahiyetine nasıl ulaşır? Ortak mücadelemizde semavî dinler...
Müslümanlar adına araştırmacı Nur Muhammed Başoğlu söz alarak gündem maddelerini ve kendi düşüncelerini 20 dakika içinde bitirdi. Ardından Kilise yetkilisi Papaz Marten de Vries aynı mânâlarda bir takdim konuşması yaptı. Daha sonra, en çok merak ettiğim ve hoşuma giden, karşılıklı tam bir diyalog içinde salonda bulunun herkes küçük gruplar halinde, hiç kimse birbirini kırmayarak, sual-cevap tartışmasına ve fikir müzakeresine başladı. Çok sualler soruldu ve çok cevaplar verildi.
Bütün bunlar tecellî ve deruhte edile dursun... Takriben bir asır önce Hz. Bediüzzaman özetle şöyle diyordu: “..halihazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek, mânen Hıristiyanlık bir nev’î İslâmiyete inkılâp edecektir. Ve Kur’ân’a iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve İslâmiyet metbû makamında kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır.”1
Bu tesbiti teyid eden bir hatıram şudur: Amsterdam’daki konferansımızda, Ayasofya Camii imamı Osman Hocanın beyanına göre: “Avrupa’da 500 küsûr Ayasofya Camii bulunmaktadır.” Bu muhteşem bir vakıadır. Ayrıca artık Müslümanlar, birbirinin aleyhinde konuşmuyor; beraberlik içinde Hıristiyan dünyasının irşadına, iki dinin en büyük düşmanı olan dinsizliğin bertaraf edilmesine ve uçuruma doğru yönelen gençlerin kurtulmasına bütün azimleriyle ve şevkleriyle koşuyorlar.
Bu nev’î diyaloglar artık vücud zerrelerinden üniversite salonlarına ulaşmıştır. Kendimi anavatanımız olan Türkiye’de zannettim. Artık oralarda Türkiyeler, Kahireler, Faslar, Karaşiler, İstanbullar, Konyalar olmuştur ve olmaya da mahkûmdur, başka yol yoktur. Avrupa’da izmler çökmüş, herkes bir hakikatin İlâhî mûsikîsini aramaktadır. Nurun asrı olacaktır, İslâm’ın asrı olacaktır. Fakat kırmadan yıkmadan olacaktır. Gönüllerde ma’kes bularak, vicdanları aydınlatarak olacaktır.
Dipnotlar:
1- B.S.Nursî, Mektubat, 15. Mektub.
05.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|