Bayram sevinci
Bayramlar sevinç günleri, coşku günleridir. Bayramlarda insanların gözlerinin içi güler âdeta.
“Şu bayramlar da olmasa, azizim, birbirimizi unutacağız neredeyse!” serzenişleriyle de olsa, insanlar, görüşmekten mutlu, buluşmaktan memnun.
Bir de “Ah, o eski bayramlar nerede?” diyenlerimiz var ki bunların büyük bir kısmında ne eskiye hasret var, ne de bayrama hürmet…
Bayrama tahsis edilen o kutlu zamanı, bayramın mânâsına aykırı şartlarda kullanıyorlar; hele bir de önü sonu tatille buluşursa.
Halbuki, bayramlar yaşanmalı, çoluk çocuğumuzla paylaşılmalı. Bayramın rahmet ve bereketinden, hazzından ve huzurundan hissedar olmalı.
Affınıza sığınıyorum: “Deliye her gün bayram” deyiminde olduğu gibi, o kutlu günleri gönüllerin inşasında kullanmayıp, tatil beldelerinde ziyan etmek hiç de uygun düşmüyor.
Bayramlar bir müessesedir ve onlarında kendine has adabı, erkânı vardır. Bunları hem bilmeli ve hem de arkadan gelenlere bildirmeli.
Elbette ki eski bayramların tadı, o günleri yaşamış birçoğumuzun damağındadır mutlaka. Bunu hatırlamak da ayrı bir keyif veriyor insana. Meselâ:
Arefe günleri hazırlanan ve iki sac arasında pişirilip kokusu sokağa yayılarak onlarca metre önceden hissedilen sütlü, tahinli, çörekotlu “bayram çörekleri”nin lezzetini tadar gibiyim.
Hele, “Meryem teyze”nin, çocukluğumuzda bizlere hediye ettiği “beyaz mendil”lerin sevincini unutmak mümkün mü? Bir de elimize delikli “yüz para” ya da üç beş kuruş tutuşturuldu mu, eh, keyfimize payan olmazdı.
Hayal teleskobunu düne çeviren birçok insan, aynı duyguları hissedecektir ruhunda. Bunlar böyle…
Bir kısım ayrıntılar olsa da olmasa da, “bayram adabı” o gün de vardı, bugün de olmalı.
Bayramlarda, memleket vüs’atine varan mutluluk halelerinin toplum içindeki ve insanların ruh haletindeki yansımasını göz ardı edemeyiz. Çünkü bayramlar, gönüller üzerine tesis edilen; izzetin, ikramın, saygının ve sevginin gözle görünür hâle geldiği kutlu günlerdir.
Demek ki, bayramı “bayram”, seyranı da “seyran” bilmeliyiz.
Önce, ev hanımları heyecanlanır bayram günleri yaklaşırken. Ev temizliğinden başlanır, sağa sola çeki düzen verilir. Tatlılar, çörekler, börekler hazırlanır misafirlere sunmak için.
Ardından, çocuklar sevindirilir. Onlara üst baş, kıyafet veya hoşlanacakları cins hediyeler alınarak sevindirilir körpeler.
Fukaranın, gurabanın durumuna da göz atmak gerekir bayramlarda. Onları sevindirmek, Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmaya vesile olacak davranışlardandır.
Küsler barışır, çehreler derin çizgilerinden arınır ve yerini tebessüme terk eder bayramlarda. Zaten, mü’minin mü’mine küsmesinin doğru bir davranış olmadığı malûm. Hem bu hususta nehy-i Peygamberî bulunduğunu birçoğumuz biliriz.
Babamızın, elimizden tutarak “Bayram Namazı”na götürüşünü, şefkatle başımızı okşayan “elleri” ve “o günü” hiç unutabilir miyiz? Bu yüzden, çocuklara gösterilecek ilginin özel bir yeri olduğu gibi, her zahmete de değer doğrusu.
Ya, analarımız, babalarımız, ninelerimiz, dedelerimiz ve diğer akrabalarımız? Uzak yakın nerede olurlarsa olsunlar ziyaret edilmeli, aranmalı, sorulmalı; hayatın zahmet ve meşakkatine direnen eller öpülmeli, okşanmalı, koklanmalı. Mutlaka onların hayır duâları alınmalı ve Hz. Peygamberimizin (asm) “Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belâlar üzerinize sel gibi gelirdi” meâlindeki hadis-i şerifi hiçbir zaman unutulmamalı.
Arefe Günü veya bayramın herhangi bir gününde “kabirler” ziyaret edilmeli. Orada bulunan yakınlarımıza ve bütün Müslümanlara Fâtiha’lar, duâlar okuyup; Cenâb-ı Hak’tan onlara ve orada bulunanların hürmetine bizlere de rahmet ve mağfiret ihsan etmesi dileğinde bulunulmalı. Yine Arefe Gününde “İhlâs Sûresi”ni bin defa okumak güzel bir İslâm âdetidir. Arefe Günü sabah namazının farzından sonra başlanan “Teşrik Tekbirleri” ise hiç ihmale gelmez.
Bayram günleri erken kalkmak, gusletmek, dişleri temizlemek, güzel koku sürünmek, en güzel elbiseyi giymek, karşılaştığımız din kardeşimize güler yüz göstermek, mümkün olduğunca fazlaca sadaka vermek sevaplı ve güzel bir davranıştır.
Bayram namazı için camiye sükûnet ve ağırbaşlılık içinde gitmek, giderken de gelirken de “tekbir getirmek” bayramın âdâbındandır.
Namaz sonrası, el sıkışarak tebrikleşmeli ve mü’min kardeşlerimize hayır duâlarda bulunulmalı.
Bayram münasebetiyle ilk defa namaza gelenlere şefkatle yaklaşılmalı ve güler yüz gösterilmeli.
Velhâsıl, bayramları sevmeli ve sevdirmeli.
Bayramları “bayram”, seyranları da “seyran” bilmeli…
|