Terörün tarihi sebepleri nelerdir? Osmanlı devleti bölgeye hakimiyetini nasıl kurdu? Kurulan bu otorite nasıl sarsıldı? Bugünlere nasıl gelindi?
— DÜNDEN DEVAM —
Terörün tarihi sebepleri nelerdir? Osmanlı devleti bölgeye hakimiyetini nasıl kurdu? Kurulan bu otorite nasıl sarsıldı? Bugünlere nasıl gelindi?
Bölgenin insanını tarihiyle beraber bir incelememiz lâzım. Yani biz resmî söylem olarak “Kürt yoktur” dedik hep. Yani ben Harp Okulunda öğrenci olarak okurken yıkıcı ve bölücü akımlarla ilgili konferans veren arkadaşımız, verdiği konferansın içerisinde “Kürtlerin aslı Türk’tür, onlar da Orta Asya’dan gelmişlerdir. Böyle bir şey yoktur” demişti. Biz de tabi o zaman dersanede bunu söylemek çok kolay değildi. Çıkıp: “Adam ben Kürt’üm diyor. Biz yoktur diyoruz. Böyle şey olur mu yani? Ben Kürt’üm varım diyorsa vardır” diyemedik.
Şimdi tarihi incelediğimiz zaman, aşağı yukarı yazılı resmî tarih itibariyle Ortadoğu, Türkiye, İran, Irak ve Suriye topraklarında 5. ve 6.yüzyıllarda Kürt varlığı var. Tabi daha sonraları İslâm ile temasları var. Osmanlı ile ilk temasları ise Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Savaşı sırasında olmuş. Tabi İran Şiî, Osmanlı Sünnî olduğundan dolayı Şah İsmail’e karşı Yavuz’u desteklemek üzere bütün Aşiretler katılmışlar. İdris’i Bitlisi bir Kürt din âlimidir. Yavuz’a mektup yazmıştır. Diyarbakır, Hakkâri, Van, Bitlis’teki aşiretlerin tamamını Yavuz’a bağlamıştır. Ve o tarihten itibaren Kürtler sürekli Osmanlı ordusunun içerisinde bir güç olarak katılmış ve her savaşında vardır. Tanzimat Fermanı’na kadar bu böyle devam ediyor. Tabi Yavuz’un o bölgedeki aşiretlere verdiği bir takım muhtariyetler var. O muhtariyetliklerle devlete sürekli bağlı kalmışlar. Ne zaman merkezi yönetim, merkezden idare baskı söz konusu olmaya başlayınca isyanlar başlamış. Sonra II. Abdülhamid 1897’de Hamidiye Alaylarını kuruyor. Kürt veya Aşiret alayları diye de geçer. Ondan sonra o bölgede 1922’ye kadar hiçbir isyan, devlete karşı bir başkaldırı yoktur. Ne zaman ki Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuşuz. Asıl ırk olarak Türk ırkını öne çıkarmaya başlamış zamanın yöneticileri. Ondan sonra bölgede aşağı yukarı 40’a yakın isyanlar var. Cumhuriyet Dönemi’nin başında bu kadar isyanlar var. Bu isyanların sebebini araştırmadan bölgenin etnik olan sorununa çözüm bulmak mümkün değildir.
TERÖRÜ BESLEYEN UNSUR,KAVMİYETÇİ
MİLLİYETÇİLER
Peki bu terörün beslendiği ana kaynak nedir sizce?
Bugün bu sorunu oluşturan kavmiyetçi Türk milliyetçileri yani seküler Türk milliyetçileriyle din dışı ırkçılığı öne çıkaran Kürt milliyetçileridir. Türk milliyetçileri devletin önemli kademelerinde temsil edildikleri için devlet politikası bunların düşüncelerine göre şekillenmiş, karşı taraftan da kavmiyetçi Kürt milliyetçileri örgütlenerek bunlar da din dışı devlete karşı çıkmışlar. Kavmiyetçi Kürt milliyetçileri, Zerdüştlüğü Kürtlerin dini olarak kabul ederler. Zerdüştlüğün bir anlamı şeytana tapmaktır. Netice olarak bu dini kendi millî dinleri olarak kabul ediyorlar. Ama bunlar örgütlenebildikleri için toplum üzerinde baskı oluşturabiliyorlar.
Bu taraftan da Kürt toplumunu etkileyen veyahut da onları devlete karşıymış gibi gösteren bu iki grup. Bir tarafta kavmiyetçi Türk milliyetçileri diğer tarafta da Kavmiyetçi
Kürt milliyetçileri... Bunlar iki toplumu birbirleriyle çatışmaya götürüyorlar. Bunların etkisinden kurtulmak lâzım. Tarihe baktığımız zaman din bizim en birleştirici, bütün değerlerimizi müktesebatımızı beraber birlikte yapan bir unsur. Elhamdülillah hepimiz de Müslümanız. Eğer devlet olarak o bölge insanı nezdinde bu öne çıkartılırsa, yöneticiler buna gerekli değeri ve saygı verirlerse bence önce bu halkın devlete olan bağlılığı arttırılır. Bundan sonra teröristler orada barınma imkânı bulamazlar. Tabi askeri tedbirlerde, mücadelede bir takım değişiklikler yapılması gerekir.
DEVLET, İSTİSMAR EDİLEBİLECEK KONULARI ORTADAN KALDIRMALI
Terörün bu kadar azmasında dış unsurların etkisi nedir? Meselâ ABD’nin PKK’yı desteklediği iddiaları var. Bu konuda düşünceleriniz nelerdir?
Bizim değerlendirmemiz PKK’nın ABD ve İsrail’in Türkiye’deki gizli ordusu olduğu yönündedir. Yani onların desteği olmadan PKK’nın sınır ötesinde bu denli barınabilmesi ve de Türkiye’de bu tür faaliyetlerin icra edilebilmesi mümkün değildir. Tabi İsrail ve ABD’nin bu konudaki stratejisi şöyle: Devletlerin görünen güçlerini resmî güçleriyle desteklerken, onun içinden çıkarttığı bu tür mukavemetleri de gayriresmî olarak destekliyor ve bu ikisini dengede tutmak suretiyle o devleti kendi güdümünde tutuyor. Amerika ve İsrail’in uluslar arası hâkimiyet politikası böyle. Amerika bunu dünyaya açılmadan yani Amerika kıt’asında bunu böyle uygulamış ve hâlâ böyle uyguluyor. E tabi bunun için Amerika’ya kızarak bir yere varamayız. Her şeyden önce kendimiz ülkemizin içerisindeki istismar edilebilecek sorunları ortadan kaldırmamız gerekir. Evet Amerika destekliyor olabilir. Bizler de nizamî davranışlarımızı onlara paralel yapabiliriz. Ama bizim de o bölgedeki Amerika’nın Irak’tan çıkartılması için çalışan güçlerin desteklenmesi bunun cevabı olmalı. Yani buradaki desteğin karşı cevabı böyle olmalı. Böyle mukabele etmemiz gerekir. Amerika’nın Irak’ta bulunması demek bizim bu terörle sınır ötesinde daha çok yaşayacağımız anlamına geliyor. Amerika’nın oradan Irak’tan çıkması ve Ortadoğu’yu terk etmesi için Türkiye bütün imkânlarını kullanması lâzım.
Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasından sonra Rusya, İtalya, Yunanistan gibi değişik ülkeler tarafından korunduğunu gördük. Nayrobi’de de teslim edildi. Bu şartlı bir teslim miydi?
Gayet tabiî ki teslim edildi. Amerika PKK ile ilgili bir strateji değişikliği yapacaktı. Üslerini Suriye’den Irak’a kaydıracaktı. Mevcut yöneticilerini tasfiye edip, yeni genç yöneticilerle devam etti. Yani şöyle düşünebiliriz. Nizamî bir görev bile olsa. Meselâ Cumhurbaşkanımızın bile seçilme süresi belli. 5 yıl bir daha 5 sene. Yani 3 dönem değil yani. Neden? Çünkü yorulur orada insanlar. Peki bu terörü organize eden insanlar yorulmazlarla. Hem de her gün ölüm tehlikesini içinde hissederek yaşayan insanlar... İşte bu tür insanları belirli sürelerde değiştirmek onları kullanan devletlerin düşündüğü şeyler... Meselâ bizim iki yıldan buyana Amerika ile üst üste yaptığınız anlaşma çerçevesinde Kuzey Irak’a yaptığımız PKK’ya karşı yürüttüğümüz operasyonlar Amerika’nın PKK’nın yönetim kadrosu üzerinde değişiklik yapma düşüncesinden kaynaklandığı düşüncesindeyim ben. Yani PEJAK’ı kurdu. Daha çok İran’a yönelik hareket yapsın. Amerika’nın şimdi esas hedefi İran. Bunun için Türkiye’nin yaptığı hareketlerin PKK’nın eski kadrolarını tasfiye hareketi de diyebiliriz. Türkiye de mutlaka bundan istifade edebilir. İran ile de mutlaka birlikte hareket etmesi gerekir. Dış güç olarak destekleyen, besleyen şimdi Amerika ve İsrail ama Türkiye üzerinde emeli ve hesabı olan her ülkede buna destek verir. Bu onların görevi. Bizim görevimiz de kendi milletimizi kendi halkımızı devletle barıştırıp, dışarının istismar edebileceği sorunlarımızı asgarîye indirmek her şeyden önce siyasî kadro olarak alacağımız görevler. Bunun arkasından da askerî tedbirleri de buna paralel olarak almak gerekir.
TERÖRÜN ÜZERİNE ÖZEL HAREKÂT
TİMLERİYLE GİDİLİRSE SONUÇ ALINIR
Aktütün örneğinde olduğu gibi karakolların yapısının çürük gözükmesi... Daha muhkem karakollar yapılamaz mıydı?
Karakolların meselesi göründüğü gibi aslında baraka gibi değil. Karakolların kendileri öyle değil ama daha korumalı, PKK’nın elindeki silâhlarla etki edemeyeceği karakollara ihtiyaç var. Bir de oralar Jandarma’nın. Jandarma bölüğü vardı meselâ orada. Ama Genelkurmay meseleyi açıkladı. Meselâ onun açıklanması Hakkâri’deki Tatkik Jandarma Tugay Komutanlığı’ndan yapılsaydı. Veyahut Van’daki Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığında bu baskın anlatılsaydı bence halkın beklediği daha tatmin edici bilgiler verilirdi. Genelkurmay seviyesinde o kadar karakoldan bir tanesi sevk ve idaresi edilemez. Çok değişik bilgilerden dolayı. O olayın nasıl geliştiği de orada ifade edilemezdi. Olayı yaşamak lâzım. O bakımdan brifingin Genelkurmay’da verilmesini de teknik bir hata olarak kabul etmek lâzım.
Sonuç olarak şu noktaya geliyoruz. Askerî güç olarak nizamî güçlerle gayrinizamî güçlerin mücadelesi kolay değil. O sebeple düzensiz şartlar içerisinde harekât yapabilecek özel harekât özel timlerin üzerinde yoğunlaşacak şekilde harekât icra edilse. Sınırların ötesi silâhlı kuvvetlere, sınırların içerisindeki güvenlik harekâtı İçişleri Başkanlığına verilse. Ve Genelkurmay Başkanlığı devamlı sınır ötesini düşünse ve elindeki özel kuvvetler komutanlığıyla çünkü bu harekât gayrinizamî bir harekât onlar da gayrinizamî harekâta karşı kullanılacak ülkemizin elindeki en iyi güçtür. Onlar vasıtasıyla nokta operasyonlar yapacak şekilde, sınır ötesinde sürekli göz keşfini de temin edecek şekilde, sadece tesiriyle bölgede varlığını hissettirecek kuvvetlerle bu harekât sonuna kadar sınır ötesinde sürdürülmesi lâzım. Sınır içerisinde de tabiî ki bazı birliklere sorumluluklar verilerek sınır ötesinden daha az tehdit geleceği için daha başarılı olunabilir. Mutlaka da bunu destekleyen devletlerle de politik alanda olsun, diğer alanlarda olsun bunun hesaplaşmasını da yapmak gerekir. İnşallah Allahü Teâlâ milletimizin yüzüne güler. Dinî esas itibariyle bu bölge insanıyla barışsak bu işin çözümünün yarıdan çoğunu yapmış oluruz.
— SON —
|