Son Metropoll anketinin ortaya çıkardığı ilginç sonuçlardan biri de, partilerin oy dağılımındaki değişime ilişkin.
Buna göre, yerel seçim anketinde AKP 28.5’e, CHP 12.7’ye, MHP 7.2’ye ve DTP 0.8’e düşmüş. Kararsızların, “Oy tercihim gösterilecek adaya bağlı” veya “Hiçbiri” diyenlerin toplamı ise 46.9.
Genel seçim anketindeki dağılımda da AKP 32.5, CHP 12.5, MHP 7.6 ve DTP 3 gözüküyor. Ve orada da kararsızlar yüzde 40 seviyelerinde.
Bu tablonun gösterdiği sonuçlardan biri, AKP başta olmak üzere 22 Temmuz partilerinin tümünün inişe geçmiş olması. AKP’nin yüzde 47 oyu yüzde 30’lar düzeyine inerken, CHP’nin DSP ile birlikte aldığı yüzde 21 yüzde 12.5’a, MHP’nin yüzde 14’ü de yarı yarıya gerilemiş.
Bundan önceki anketlerde kararsızlar diğer partilere, dağılımdan aldıkları pay oranında dağıtılarak yeni bir tablo oluşturulurdu. Ama bu ankette kararsızların yüzde 40’lara ulaşması, kafadan böyle bir dağıtıma izin vermiyor olmalı.
Çünkü bu orandaki bir kararsızlık, hangi tercihte bulunacağını bilememeyi yansıtan bir tereddüdün değil, önde gözükenler başta olmak üzere, mevcut partilere mesafe koyan “kararlı bir kararsızlığın” tezahürü olarak görünüyor.
Bu tavır, büyük sürprizlere yol açabilir.
3 Kasım 2002’de oluşan Meclis tablosu, siyaseti AKP ile CHP ikisiline hapsetmişti. 22 Temmuz 2007 seçimi, bu ikilinin yanına MHP’yi ve bağımsız seçilip grup kuran DTP’lileri de kattı.
Ancak ne 3 Kasım’ın getirdiği AKP-CHP denkleminin, ne de 22 Temmuz’la oluşan AKP-CHP-MHP-DTP dörtlüsünün, Türkiye siyasetinin gerçek yapısını yansıttığı iddia edilebilir...
Özellikle 22 Temmuz tablosunun, daha bir senesi dolmadan tıkanması açıkça gösteriyor ki, siyaset ve toplum mühendisliği projeleriyle ve manipülasyonlarla üretilen sun’î yapıların uzun ömürlü ve kalıcı olabilmeleri mümkün değil.
“Kararsız”ların bu kadar yüksek çıkmasını, siyaset kurumunun tümüne karşı gelişen bir tepki olarak görüp, bunu partilere dayalı demokratik siyasî hayatın geleceği açısından endişe verici bir gelişme şeklinde yorumlayanlar mevcut.
Bu değerlendirmenin de belli ölçüde haklılık payı olabilir belki, ama özellikle 22 Temmuz partileri ekseninde bakılacak olursa, bu partilere duyulan güvenin azalmasını tüm siyaset kurumundan ümit kesildiğinin işareti olarak görmek ve buradan yeni antidemokratik tezgâhlar için çıkarımlarda bulunmaya kalkışmak yanlış.
Çünkü siyaset, 22 Temmuz partilerine hapsedilemeyecek, AKP-CHP-MHP-DTP dörtlüsüne inhisar ettirilemeyecek bir olgu. Bu partiler gider, başkaları gelir. Nitekim 2002 öncesinde AKP var mıydı? 1999’da CHP, 2002’de MHP baraja takılıp Meclis dışında kalmamışlar mıydı?
Gerçek şu ki, dünyada da, Türkiye’de çok hızlı bir değişim yaşanıyor. Bu değişimin getirdiği yeni taleplere cevap verebilen partiler kazanıyor, veremeyenler ya tamamen tasfiye ediliyor veya seçmen tarafından nadasa bırakılıyor. Tasfiye olanların bir daha dirilmesi zor, ama sağlam bir kökten geldikleri halde kendilerini yenileyemedikleri için nadasa bırakılanlar, düştükleri durumdan doğru dersler çıkarıp toparlanmayı başarabilirlerse yeniden ayağa kalkabilirler.
Bediüzzaman’ın “Hîn-i meşrutiyette tevbe kapısı açıktır” sözüyle dile getirdiği gerçek, demokratik süreçte herkes, her kurum ve her parti için geçerli. Yanlış yapan bedelini öder. Hatasını görüp telâfisine çalışan, kazanır. Seçmen de yanlış yapabilir ve hatasını, sıkıntılı sonuçlarını yaşayıp ceremesini çektikten sonra düzeltebilir.
Burada önemli olan, demokratik sürecin açık veya örtülü müdahale, yönlendirme, yanıltma, saptırma ve manipülasyonlardan âzâde, hür, serbest, eşit, âdil ve dürüst bir şekilde işlemesi.
Sonuç olarak diyeceğimiz o ki, kararsızlar bütün partilere aynı mesajı veriyor: Kararımı senden yana netleştirmem için üzerine düşeni yap.
06.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|