Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu da anayasanın değiştirilemez maddeleri tartışmasına katılarak bazı önemli noktalara dikkat çekti.
Kuzu’nun yaptığı hatırlatmalardan biri, değiştirilemezlik hükmünün ilk kez 1961 anayasasında sadece cumhuriyetle sınırlı olarak yer aldığı.
Gerçekten, o anayasaya bakıldığında görülür ki, bu konu, “devlet şeklinin değişmezliği” ara başlığı altındaki 9. maddeyle tanzim edilmiş:
“Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki anayasa hükmü—‘Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir’ şeklindeki birinci madde—değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”
Devletin niteliklerini “insan haklarına ve ‘Başlangıç’ta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî. demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olarak sıralayan ikinci madde için bu kayıt yok.
27 Mayıs, değiştirilemezlik ve değiştirilmesi teklif dahi edilemezliği, devletin şeklinin cumhuriyet olmasıyla sınırlamayı yeterli görmüş.
12 Eylül ise anayasanın yine ikinci maddesinde cumhuriyetin niteliklerini sıralarken bazı değişiklikler yapmış ve evvelâ—ne işe yarayacaksa—“toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde” ibarelerini koymuş. Bizatihî ihtilâlin kendisi bu kavramların içerdiği mânâlarla tamamen çelişen bir tasallut olduğu halde.
İhtilâl topluma hangi huzuru getirdi, hangi millî dayanışmayı sağladı, hangi adaleti hakim kıldı? Aksine, yol açtığı tablo bunların tam tersi.
Aynı çelişki, temel nitelikler olarak sıralanan demokrasi, laiklik, hukuk ve sosyal devlet için de geçerli. Ve bu değerlerin tamamının canına okuyan bir ihtilâlin, hazırlattığı anayasada bunlardan dem vurması inanılmaz bir ikiyüzlülük.
Geçelim... 27 Mayıs anayasası devletin insan haklarına “bağlı” olmasını öngörürken, 12 Eylül bu “bağlı” ifadesini “saygılı” olarak değiştirmiş.
Uygulamaları arasında fark yok, ama iki darbenin insan haklarına bakışındaki farkı kâğıt üzerinde de olsa ortaya koyan önemli bir nüans.
Bir diğer fark: 27 Mayıs TC’yi “millî devlet” olarak nitelerken 12 Eylül bu ibareyi kaldırmış ve yerine “Atatürk milliyetçiliğine bağlı” demiş.
“Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan” ifadesi her iki anayasada da mevcut. Ama tabiî, Başlangıç metinleri farklı. Bütün bunların ardından gelen “demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti” kalıpları da 61 ve 82 anayasalarında aynı.
Kuzu’nun ifade ettiği fark, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerin kapsamında. 27 Mayıs sadece cumhuriyet olma niteliğini, 12 Eylül ise yukarıda ayrıntıları verilen ikinci madde ile, “devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti” ara başlıklı üçüncü maddeyi de bu kapsama dahil ediyor.
Bunu yapan da 12 Eylül cuntası.
Ancak yine Kuzu’nun hatırlattığı önemli bir nokta var. 12 Eylül anayasasının “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” dediği ikinci maddedeki atıfla dolaylı olarak bu kapsamda sayılması gereken Başlangıç metni, önce 1995’te ve ardından 2001’de iki defa değiştirildi.
95 değişikliğinde, bu metnin 12 Eylül’e övgüler düzülen ikinci paragrafı çıkarılıp, Türk devleti için kullanılan “kutsal” sıfatı “yüce” şeklinde değiştirildi; 2001’de ise “Türk millî menfaatleri, Türk varlığının devleti ve ülkesiyle bölünmezliği, Türklüğün tarihî ve manevî değerleri, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliği karşısında” “hiçbir düşünce ve mülâhaza”nın “korunma göremeyeceği” ibaresindeki “hiçbir düşünce ve mülâhaza” kelimeleri kaldırılarak yerine “hiçbir faaliyet” ifadesi konuldu.
95 değişikliği DYP-SHP koalisyonunun, 2001 değişikliği AB’nin zorlamasıyla mecbur kalan DSP-MHP-ANAP üçlüsünün imzasını taşıyor.
Ve Kuzu, o değişikliklere itiraz etmeyenlerin şimdiki tepkilerine “çifte standart” eleştirisini yöneltiyor. Haklı. Ama cevap bekleyen soru şu:
AKP neden yapamıyor veya yaptırılmıyor?
27.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|