2008 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür Ve Sanat Büyük Ödülleri Köşk’te sahiplerine verildi. Ancak sanatçı, yazar ve mimarî alanlarda üç kişiye verilen ödül törenine, ödüllerden çok Türkiye-IMF arasındaki yapılacak anlaşma ve AKP’nin belediye başkan adaylarının kim olduğu damgasını vurdu.
Devlet sanatçıları, Başbakan Erdoğan, bazı bakanlar, belediye başkanları, gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenleri ve Ankara temsilcilerinin davetli olduğu ödül törenine Cumhurbaşkanı Gül’ün çok önem verdiği görülüyordu. Gül, bu rahatsızlığını da gizlemedi aslında. Diyarbakır gezisi veya ihale kanununun onaylanıp onaylanmaması gibi sorular karşısında tek kelimelik cevaplar vermesi, dikkatlerin ödüllere çevrilmesi gerektiği yönündeki sözleri de rahatsızlığının işaretleriydi.
***
Ödül töreni aslında renkli görüntülere de sahne oldu. Bu seneki ödüller edebiyat dalında Yaşar Kemal’e, mimari dalında Turgut Cansever’e, müzik dalında ise Alaeddin Yavaşça’ya verildi. Yaşar Kemal’in ilerlemiş yaşının verdiği rahatsızlıklar sebebiyle görevlilerin kolunda salona gelmesi törende göze çarpan enstantanelerdendi.
Verilen ödüllerle ilgili kararın ve gerekçelerin açıklamasından sonra Abdullah Gül’ün yaptığı konuşma dikkati çekti. Yaşar Kemal’i anlatırken Dede Korkut’tan, Kürt destanlarından, Yunus Emre’lerden bahsetti, “evrensel ve anıtsal” eserlerinden bahsetti. “Üç değerli kültür adamı”nın hayatları boyunca anlayışsızlık, ilgisizlik, vefasızlık veya haksızlıktan dolayı üzülmüş olabileceklerini vurguladı. Önümüzdeki yıllarda da farklı alanlarla birlikte bu ödüllerin devam edeceğini söyledi.
Yaşar Kemal’in belindeki rahatsızlık nedeniyle oturarak konuşmasını yapması, konuşmasını yazdığı kâğıtları karıştırmasına rağmen, verdiği “mesajlar” aslında günün önemli tarafı oldu. Konuşmasında dünyadaki eğitim sistemini eleştirirken, Köy Enstitülerini övmesi ve “Hiroşima’ya bomba atılması talimatını veren Amerikan başkanı da, o bombayı atan pilot da bu okullardan yetişti. Bu okullar zulüm okuludur. Köy Enstitüleri gelecekte dünyamızı gerçek insanlığa kavuşturacak bir eğitim düzenidir. Dünyamızı gerçek insanlığa kavuşturacak tek eğitim düzeni Köy Enstitüleridir” demesi onun “gerçek özlemini” ortaya koydu.
Küreselleşmenin farklı dilleri ve kültürleri yıprattığını söylerken, “Tek çiçeğe kalmış, tek renge, tek konuya kalmış bir insanlık ve tek dili kalmış dünya hapı yutmuştur, cehennemden daha beterdir. Eşek gibi dünyanın arkasından gitsinler” sözleri ile “Anadolu da yaşayan her halk kendi dilini kullanacak, kendi ana dilinden eğitim görecek, kitaplar yazacak, filmler çekecek. Biz çok kültürlü toprak olduğumuzun farkına varacağız. Çıkarımızın yasakla değil özgürlükle olduğunun bilincine varacağız” diye konuşması onun düşünce yapısını gösterdi.
***
Konuşmaların ardından Gül ve eşinin misafirlerine verdiği resepsiyona geçildi. Resepsiyondaki manzarayı özetlersek… Bir tarafta Başbakan Erdoğan, başka bir tarafta Abdullah Gül gazetecilerin sorularını cevaplandırırken, sanatçılar birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Başbakan Erdoğan, IMF, belediye başkanı adayları, ekonomik kriz, vatandaşlara dağıtılan kömür gibi pek çok konuda görüşleri açıkladı. Gül’ün ise yukarı da söylediğimiz gibi bu türlü sorulardan hayli rahatsız olduğu gözlendi. Cumhurbaşkanı, davetlilerle tek tek ilgilenirken, bir taraftan da gazetecilerin ısrarlı soruları karşısında bir iki kelime ile cevap vermek zorunda kalıyordu.
Erdoğan’a ödül töreni ile ilgili olarak tek sorulan soru ise, Yaşar Kemal’in hangi kitabını okuduğunun sorulması oldu. Erdoğan, Yaşar’ın sadece İnce Memed romanını imam hatipte okuduğu sıralarda da okuduğunu ve “sular gibi iki günde” bitirdiği söyledi. “İnce Memed’de eşkıya hikâyesi vardır” denmesi üzerine de, “Eee... Biz de eşkıyanın içinden geliyoruz tabiî” diye karşılık vermesi gazetecileri güldürdü. Erdoğan’ın konuşmasında sık sık espri yapması da dikkatlerden kaçmadı.
Gül’ün çok önem verdiği ve bundan sonraki yıllarda da daha çok alanda verilmesi düşünülen ödül töreni, böylelikle siyasete dönük soru ve açıklamalarla adeta gölgelenmiş oldu. “Özel amaçlı” bir toplantıda faklı konuların konuşulmasından rahatsızlık duyan da, başbakan ve cumhurbaşkanını görünce gündemdeki konularla ilgili soru sormak isteyen gazeteciler de haklı aslında. Ancak bunun bir ortasının bulunması gerekir. Törenin ardından bizim aklımızda kalan ise, Gül ve Yaşar Kemal’in açıklamaları ile siyasetçilerin gazeteci görünce konuşma adetlerinden vazgeçememesi oldu.
06.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|