Beş vakit namaza bir saat kâfi
Risâlelerdeki ‘yirmi dört altın’ örneği oldukça orijinaldir. Bu örnekte, günün her bir saati, bir altın olarak ele alınıyor. İnsana her gün, yirmi dört altın veriliyor ve bir altın kendisine yatırım için, geri isteniyor. Ama insan kendisine yirmi dört altın Verene, bir altın vermiyor. Yani yirmi üç saatini dünyaya sarf eden, bir saatini, ahirete sarf etmeyen insan, akılsızlık içindedir.
Hazır azıcık lezzetler, gelecekteki çok lezzetlere tercih ediliyor. Kör hissiyat, akıl, kalp ve ruhu etkisizleştiriyor.
Hem çok kıymettar olan namaz çok kolay, çok ucuzdur. Her haldeki herkes, kendi durumuna göre namaz kılabilir. Ebedî saadeti temin eden bir hazineye her vakit ulaşabilir. Günün namazları, abdestle birlikte ancak bir saati almaktadır. Fâniyi verip, bâkiyi almak, tam bir kârdır. Dünyevî zaman dilimleriyle, uhrevî zamanlar almak akıllılıktır. Bir saate karşı, yirmi üç saati ve ebedî zamanları kazanmak, kâr içinde kârdır.
Namazdan çalarak,
bir şey kazanamaz insan
Kıldığı namazların hakkını vermeli insan. Ta’dil-i erkâna uymalı. Namazın namaz olabilmesi, rükünlerine uymaya bağlıdır. Onun için gerçek namaz, insanı korur, esirger ve olgunlaştırır. İnsanı, adam eder.
Onun için kılınan namazların niteliği önemlidir. Sağından solundan kırpılmış namazlar, namaz olmaktan çıkar. Huzurunda olmanın hazzı yaşanmadan kılınan namazlar, ruhunu kaybetmiş cesede benzer.
Namaz hırsızlığı, tam bir akılsızlıktır. Ebediyi fani için harcamaktır.
Namazın hakkını vermek, Hakkın rızasını almayı netice verecektir.
Namazı kılınmamış gün,
namazsız defin gibidir
Namaz, kılandan memnun olmalıdır. Onun için namazlar dosdoğru kılınmalıdır. Namaz sünnetlerini de eksik etmemelidir insan. Sünnetleri eksik namazlar; tuzsuz yemeğe benzer. Namaz anı, kulun Yaratıcıya en yakın olduğu andır. Onun için namaz, dinin direği olan çok büyük bir ibadettir. Bu muhteşem buluşma, tam bir şeytan çatlatma anıdır. Tabiî böyle bir buluşmada şeytan da boş durmayacaktır. Namaz, şeytanın çok yorulduğu ibadetlerdendir.
Namaz sünnetleri, Peygamberimize (asm) şefaat yetkisidir
Ne kadar sünnetimiz varsa, o kadar şefaat isteme hakkımız olacaktır. Şeytan da onun için sünnetleri terk ettirme çabası içerisindedir.
Kendi kendime şehirdeki işimi bahane ederek, hemen ikindi namazının farzını kılıp, araçla yola çıktım. Yolda lastik patladı. 45 dakika geciktim. Anladım ki, sünneti terk, amacımızın aksini sonuç veriyor.
Ey namazlarımız bizden memnun musunuz?
Başa gelenlerin, imtihan olduğu anlaşıldığında, o imtihan kalkarmış. Gün içinde önce, aslî görevler hakkıyla yapmalıdır.
Yaşananlar, Yaratıcı’nın insanla olan ilgisinden ve isimlerini okutmaktan başka bir şey değildir. Kısa dünya hayatında, ebedîyi fanî yolunda harcamamalı insan.
Yoksa, “Kazanmak için dünyayı verdik dinimizden / Dünya da gitti, din de gitti elimizden.” şeklinde ifadesini bulan, pişmanlıklar yaşanır.
Hakkı verilmeyen namazın, ahirette bir paçavra gibi insanın yüzüne çarpılacağı düşünüldüğünde işin ciddiyeti daha bir kendini gösteriyor.
Gecikmeden soralım, “Ey Namazlarımız! Bizden memnun musunuz?”
06.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|