Türkiye’nin gündemi, ne ekonomik kriz, ne henüz ortaya çıkarılamayan AB ile ilgili ulusal program, ne bir türlü raftan indirilmeyen yeni anayasa hazırlıkları, gündemi “çarşaf açılımı” diye ortaya atılan CHP’nin rozet takma yarışı dolduruyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan’dan da “aferin” alan bu açılım nereye ve ne zamana kadar devam edeceği merak ediliyor. Kendi partisi içinden tepkiler alan Baykal’ın bu tepkiler karşısında nasıl tavır alacağı, dik durup duramayacağı, ortaya çıkan anketlerde CHP’ye oy verenlerin yüzde 77.1’inin “çarşaf açılımı”nı desteklediğinin açıklaması Baykal’ı cesaretlendirip cesaretlendiremeyeceği izleniyor.
Genel başkanlarından çarşaflılara rozet takmasından ve beyanlarından cesaret alan CHP il ve ilçe teşkilâtları, partilerine başörtülü, yaşmaklı, başının yarısı örtülü, çarşaflı üye bulup rozet takma yarışına girdiler. Bu yarışın ikinci bir “açılım”a kadar da süreceği görülüyor.
Özel bir televizyon kanalında çıkıp “Ben Atatürk’ü seviyorum, ailemin, çevremin, köyümün yaşam tarzı bu, böyle giyiniyorum. Bir mahsuru var mı?’ dediği zaman ona ‘başımla beraber, elbette burada senin de yerin var’ demek benim ahlâkî görevimdir” (cnntürk) gibi sözler sarf ederken, yıllarca “türban siyasî simge” diyerek gelirlerken şimdi “çarşaf siyasî simge değil” deme noktasına geldiler. Bir taraftan da “Tehdidin, çarşaf kullanandan değil, kravatlıların kafasında olduğunu” söylüyorlar. O zaman “bu nasıl açılım?” sorusu akla geliyor.
Bir de başörtüsünü sınıflara ayıracaksınız, “Türban olursa yasak devam edecek, yaşmak, yemeni, yazma, çarşaf olursa serbest” anlamına gelen sözler sarf edeceksiniz. Bu arada da “başörtüsü” sözünü ağzınıza almamaya da özen göstereceksiniz.
Peki, başörtülüler üniversitelere girecek mi? Yok canım o kadar da değil…
Peki, başörtülü hanımlar kamu kurumlarında çalışabilecekler mi? Yok canım, orası kamusal alan çalışamaz…
Peki, türban değil de, yaşmak yazma taksa öğrenciler okullarına girebilecek mi, kamu kurumlarında çalışabilecekler mi? Hayır…
Ya bu açılım neyin nesi? Mahalli seçime kadar sadece rozet takmadan rozet takmaya kadar mı bu açılım?
Bu arada Baykal’ın “Kadınların yüzde 70’inin örtülü” olduğunu gördüğü içinde tebrik etmeden geçmeyelim. Peşinden de, “Bugüne kadar öyle değil miydi, yaşınız 70’in üzerine çıkınca mı bunu fark ettiniz?” sorusunu da soralım.
Başbakan, bazı yazar ve gazeteler bu açılımı hangi maksatla, hangi siyasî amaçla destekliyorlar bilemiyorum, ama sadece rozet takmakla samimî olunacaksa biz burada bir samimiyet göremeyiz.
Millet şimdi soruyor. Eğer samimî iseler, madem çarşaf siyasî simge değil, türban siyasî simge, o zaman var mısınız, bütün “türban”lılar çarşaf ya da tarif ettikleri başörtüsü şekillerinden birini giyip derslere girsin. Madem birilerinin deyimi ile laiklik türban yüzünden tehlikede... Madem öğrenciler ve memureler türban takmazsa “siyasî simge” kullanmamış oluyor… Madem yasak kanunsuz şekilde sırf “siyasî simge” diye sürdürülüyor. Böylece hem laiklik tehlikeden kurtulmuş olur hem de bu bahane ortadan kalkar… Var mısınız?
Baykal, 27 bin küsur metrekarelik genel merkezinde mescit açılması isteklerine karşı “Kimse mağdur ve mazlûm olmayacaktır” diyerek farklı bir “açılım” daha getiriyor.
Başörtülüler yıllardır mağdur, okul kapılarından döndürülüyor, ikna odalarına alınıyorlar, aşağılanmaya çalışılıyor, hor görülüyor. O zaman bir açılım daha yapın, “Başörtülüler de mağdur ve mazlûm olmayacak” deyin. 28 Şubat’tan bu yana sürdürülen katı yasağın kaldırılması için ön ayak olun. Önümüzdeki sene de başörtülüler ÖSS imtihanlarına giremeyecek. Onların mağdur ve mazlûm olmayacağını söyleyin. İşte o zaman millet samimiyetinizi anlayacaktır. Hadi Sayın Baykal kim tutar sizi artık…
***
Aslında bu tartışmaların özetini CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek ortaya koydu. “Bu bir açılım değil, katılımdır” dedi. İşte işin özeti de bu…
Bir başka özet de şu, Baykal’ın başörtülülere “Yasağı kaldıracağız, haklarını teslim edeceğiz” falan dediği yok. Sadece partiye katılanlara rozet takıyor. Rozet takarken de alışık olunmadık bir takım sözler söylüyor. O kadar…
Bütün bu tenkitlerimize rağmen, “keşke” diyoruz. Keşke, yıllardır sürdürülen, 28 Şubat’tan sonra da iyice artan ve binlerce mağdur meydana getiren bu kanunsuz yasak hiç değilse mahallî seçimler gelmeden çözülebilse… Keşke siyasetçiler samimî olsalar. Keşke yıllardır birilerinin yaptığı gibi başörtüsü üzerinden siyaset yapılmasa… Keşke…
Şimdilik takiyyeler olsa da eninde sonunda milletin istediği olacaktır.
28.11.2008
E-Posta:
[email protected]
|