Seçimin üzerinden bir sene bile geçmeden tıkanan 22 Temmuz tablosunun aktörleri, yarım yamalak ve parça buçuk “açılım”larla toplumun farklı taleplerine güya karşılık vermeye çalışıyorlar; ama olmuyor.
En başta iktidar partisi AKP, sorunların tümüne çözüm getirecek yolu açmak için birinci şart olan yeni anayasa projesinden vazgeçerek, kronikleşmiş sorunlara perakende çözümler üretmeye kalkıştı, ama hiçbirinde sonuç alamadı.
MHP ile beraber başörtüsü yasağını üniversitelerle sınırlı olarak kaldırmak için anayasa değişikliği yapmaya yeltendi, bedelini ağır ödedi.
Artık o konuda hiçbir şey yapamaz durumda.
O girişimin tıkanmasında baş rolü üstlenen CHP’nin son “çarşaf açılımı” da her gün yeni çelişki örnekleri sergilenerek devam ediyor.
Baykal bir taraftan “Örtüsüyle, çarşafıyla partimize gelmek isteyenleri geri çevirerek, tek parti döneminde köylülerin Kızılay’a girmesini yasaklayan anlayışı mı sürdürseydim?” diyor ve böylece bir anlamda partisi adına günah çıkarıyor; diğer taraftan “Devlete türban, çarşaf giydirilmesine müsaade etmeyiz, üniversitede türbanla ilgili tavrımız değişmez” diyerek yasak savunuculuğunu sürdürürken, “Ben Atatürkçüyüm, örtüye karşıyım” diyenleri aday gösteriyor.
Böylece zaten kör topal ve problemli başlayan “açılım” daha ilk adımlarda yeniden tıkanıyor.
Son günlerin gündem oluşturan bir diğer konusu da Alevilere yönelik “açılım”lar. AKP’nin bu husustaki girişimleri şimdiye kadar sonuç vermedi. Alevi cenahının pek itibar etmediği Başbakan katılımlı Muharrem iftarının dahi arkası gelmeyince, AKP’nin Alevi kökenli başkan yardımcısı Reha Çamuroğlu bu görevi bıraktı.
Son günlerde yeni girişim ve buluşmalar söz konusu oldu, ama yine sonuç çıkmadı. Ankara’daki Alevi mitingine hükümet cenahından yapılan bazı yorumlar ise arayı daha da soğuttu.
Gerçi Alevi sorunundaki zorluğun en önemli sebeplerinden biri, o cenahtaki temsil kargaşası.
Alevilik adına konuşanlar arasında, Aleviliği İslâm dışı gören ve M. Kemal’i—hâşâ—tenasuhla geri dönmüş Hz. Ali (r.a.) telâkkî eden bir sürü tuhaf ve sapık tipler de var; Ehl-i Sünnetin de benimseyip paylaştığı Ehl-i Beyt anlayışı çerçevesinde müstakim bir çizgi takip edenler de...
Alevileri Kemalizmin en sadık takipçileri ve CHP’nin oy deposu olarak göstermeye çalışanlar da var; Kemalizmin, halkın büyük ekseriyetiyle birlikte Alevileri de ezdiğini söyleyenler de...
Bu kargaşa içinde, Alevi toplumundaki ağırlıklı kesimin tavrı olması gereken sağduyu ve dengeli yaklaşımı bulabilmek kolay bir iş değil.
Ama buna rağmen, samimî bir çözüm niyetiyle yola çıkanların, ciddî, dürüst ve esaslı bir araştırmayla doğruyu eğriden ayırması ve Alevî toplumun hakikî temsilcileriyle buluşup, onlarla birlikte çözüm formülleri geliştirmesi gerekir.
Bunu yapabilmek için ise, Alevisiyle, Sünnisiyle herkesi şefkatle kucaklayacak bir hukuk ve demokrasi anlayışına ve bu anlayışı hayata geçirmenin hukukî zeminini teşkil edecek yeni, demokratik ve sivil bir anayasaya ihtiyaç var.
Bazılarınca “Kürt sorunu” olarak adlandırılan ve 22 Temmuz Meclisinin dördüncü aktörü olan DTP’nin de tuhaf politikalarıyla tıkadığı mesele dahil olmak üzere, bilumum sosyal, toplumsal, siyasî sorunların çözümü de buna bağlı.
Alevi bahsinde MHP’nin “açılım”ına da değinmeden geçmek olmaz. Eğer bu girişim, Bahçeli’nin danışmanı Dr. Vedat Bilgin’in “Türk Aleviliği Orta Asya’dan gelen kültürel özelliklerimizle İslâmın ilk karşılaşması döneminde meydana gelen bir sentezdir. Bu sentez Yavuz Sultan Selim’le siyasî bir mesele haline gelince soruna dönüşmüştür” (Akşam, 25.11.08) sözleriyle ifade ettiği eksene oturulacaksa, yeni tartışmaları alevlendirmekten başka ne işe yarar ki?
MHP Alevi sorununu Şamanist geleneklere kucak açarak ve Yavuz’u suçlayarak mı çözecek!
04.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|