13) Milliyetçi geçinen tekelci zihniyet
Türkiye Cumhuriyetinin ilk 27 yıllık devresine hükmeden tekelci zihniyetin temsilci olan CHP'nin altı okundan üçü "Halkçılık, milliyetçilik ve devletçilik" anlamını taşıyor. (Sonradan eklenen "sosyal demokratlık" maddesi, altı oklu temel ilkelerin arasında bulunmuyor.)
Bu partinin kendi adında da kullanmış olduğu "halk"çılık, tıpkı "cumhuriyet"çilik gibi mânâsız bir isim ve resimden ibarettir. Zira bu parti, çeyrek asrı aşkın bir müddetle, hiçbir meselede halka gitmemiş, cumhura müracaat etmemiş, en hayatî meselelerde bile referanduma gitme ihtiyacını hissetmemiş.
Halka gitmeden halkçılık, cumhuru hiçe sayarak cumhuriyetçilik taslamak, tipik bir Halk Partisi karakteridir. Başka ülkelerde örneği yoktur. Dolayısıyla, içinde halk olmayan, cumhur bulunmayan, ancak tekelcilikte, inhisarcılıkta emsâlsiz bir partinin ismidir CHP.
Evet, bu partinin en belirgin vasfı, tekelci ve inhisarcı bir zihniyete sahip oluşudur. Parti, bu zihniyete dayalı icraatlerini ise, gariptir ki "milliyetçilik ve devletçilik" perdesi altında yürütmüştür.
Oysa bu parti, seksen beş yıllık tarihinin hiçbir devresinde millete gerçek mânâda inanmamış ve güvenmemiştir. Hatta, elinde avucunda ne varsa, ya cebren el koymak, ya da yok fiyatına satın almak sûretiyle devletleştirmiştir.
1924'ten başlamak üzere, içinde yabancı ortakların da bulunduğu sayısız şirket ve konsorsiyumlara el konularak, birer birer "devlet tekeli"ne geçirilmiştir. Ardından, bu şirketlerin (KİT'lerin) başına Kemalistlikte birbiriyle yarışa giren Halk Partili adamlar getirilmiştir.
İşte, zaman içinde devletin sırtında birer kambur haline gelen ve ancak çok uzun bir zaman diliminden sonra yeniden özelleştirme sürecine sokulan şirketlerin devletleştirilme çetelesi. (Kaynak: Resmî gazete ve dönemin günlük gazete haberleri):
4 Şubat 1924: "Telsiz Telgraf Telefon İnhisarı/tekeli Kànunu" kabul edildi.
1 Nisan 1924: Ergani Bakır İşletmeleri devletleştirildi.
22 Nisan 1924: Anadolu–Bağdat Demiryolu'nun devlet tarafından satın alınmasını öngören 506 nolu kànun kabul edildi.
1 Mart 1925: Reji devletleştirildi. (Reji Şirketi: Osmanlı devletindeki tütün tarımı ve ticaretini kontrol eden kuruluş.)
25 Ocak 1926: Petrol ve Benzin Tekeli Kànunu (arama, alım–satım, vs.) kabul edildi.
1 Haziran 1927: Tuz İnhisar (Tekel) Umum Müdürlüğü kuruldu.
1 Ocak 1928: Haydarpaşa–Pendik hattında çalışan demiryolları şirketi devletçe satın alındı.
31 Aralık 1928: Haydarpaşa–Eskişehir–Konya Demiryolu devletçe satın alındı
5 Ocak 1929: Haydarpaşa Limanı devletleştirildi.
3 Ekim 1932: İzmir Rıhtım Şirketi devlet tarafından satın alındı.
15 Nisan 1933: Samsun–Çarşamba Demiryolu devletçe satın alındı.
27 Nisan 1933: Adana–Fevzipaşa Demiryolu devlet tarafından satın alındı.
2 Kasım 1934: Telgraf İdaresi devletçe satın alındı
18 Aralık 1934: İstanbul Rıhtım, Dok Antrepo Şirketi devlet tarafından satın alındı.
21 Şubat 1936: İzmir Havagazı Şirketi devletçe satın alındı.
9 Nisan 1936: İstanbul Telefon Şirketi devletçe satın alındı.
1937 yılına gelindiğinde, devletçe satın alınmayan, yani tekelleştirilmeyen umuma yönelik (su, yol, tuz, kibrit, çay, sigara, liman, fabrika, posta, elektrik, iletişim, ulaştırma... gibi üretim yapan yahut hizmet veren) hemen hiçbir kurum ve kuruluş kalmadı.
İşin en tuhaf tarafı ise, bütün bunların —bir muhalefet partisine oy vermesine dahi müsaade edilmeyen—halk adına, millet adına yapıldığının iddia edilmesiydi.
Yakın tarih itirafları
Şimdiki CHP liderinin dünkü gazete haberlerine yansıyan kimi açıklamaları, kelimenin tam anlamıyla birer "itiraf" niteliği taşıyor.
Bir süre önce çarşaflıları ve başı örtülü hanımları partisine kabul edip rozet takan Baykal, gelen tepkilerin rağmına olarak, her gün bir adım daha ileri gidiyor ve adeta partisinin geçmişteki icraatleriyle yüzleşip hesaplaşırcasına konuşuyor.
İşte, Salı günkü grup konuşmasında ve sonrasında gazetecilerin sorularına cevap verirken sıralamış olduğu itiraflardan bir potburi:
* "İnsanları kılık kıyafetine göre yeniden tasnif mi edeceğiz? 2009'a girerken, "tek parti zihniyeti"ni insancıl parti olarak biz mi uygulayacağız?
* "Âşık Veysel bile, kıyafeti yüzünden büyük acı yaşadı. Ankara'ya kadar gelen Âşık Veysel, kıyafeti medenî değildir denilerek bulvara (hatta Ulus Çarşısına) dahi sokulmadı ve Atatürk ile görüştürülmedi."
* "Evet, kılık kıyafeti uygun olmayan insanlar Atatürk Bulvarı'ndan geçirilmiyordu. Protokol yolunda şalvarlı olanların yürümesine izin verilmiyordu. Tek parti zihniyeti oydu."
* "Şimdi herkes kendi normal kıyafetiyle her meydana gider, her bulvarda yürür, her istediği partiye de gidip kaydını yapar, yapabilmeli."
* "Hiç kimse, başkasının niyetini okuma hakkına sahip değildir."
* "Bana 'Çarşaflıları partiye niye alıyorsun?' diye hesap soruyorlar. Alacağım kardeşim, alacağım. Bunu bil. Bir tek kişi de olsa, ona senin haksızlık yapmana izin vermeyeceğim."
Bakalım, bundan sonra daha ne itiraflar olacak. Öyle anlaşılıyor ki, "Dördüncü Mustafa"nın ölümünden sonra "ilke ve inkılâplar" için de yeni bir süreç başlamış oldu: Sıradanlaşma, basitleşme, hatta geri sayma süreci...
04.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|