AKP’ye kapatma dâvâsı açıldıktan aşağı yukarı iki hafta sonra parti grup başkanvekillerinin 50’şerli gruplar halinde milletvekilleriyle yaptıkları görüşmelerde dile getirilen şikâyetler basına şöyle yansımıştı:
* “22 Temmuz seçimlerinden sonra parti ve hükümet iyi yönetilmiyor. Başarısız gidiyoruz.”
* “Sivil Anayasa çalışması vardı. Ne oldu bu çalışmaya, gören var mı sivil anayasayı? Niye sivil anayasayı gündeme getirmeyip beklettiniz?”
* “Gerginlikten dolayı siyaset ve ekonomide yaşanan olumsuz hava dağıtılmalı. Bu gündemle Türkiye daha fazla gitmemeli. Gündemi değiştirecek adımlar atın. AB reformlarına hız verin. 301. madde değişikliğini TBMM’ye sunun.”
* “Esnaf büyük sıkıntı içinde, kan ağlıyor. Buna rağmen Maliye esnafın üzerine gidiyor. İki koldan sürekli denetimler yapılıyor. Artık yeter. Maliye Bakanını uyarın. Buna bir çare bulun.”
* “Halkın büyük kesimi ekonomik sıkıntılardan dert yanıyor. Anayasa değişikliği paketine ekonomi paketi de eklensin.” (Vatan, 28.3.08)
(9.4.2008 tarihli Yeni Asya’da çıkan “AKP’de derin sıkıntı” başlıklı yazımıza bakabilirsiniz.)
Aradan sekiz ayı aşkın bir süre geçti. Bu zaman zarfında kapatma dâvâsı sonuçlandı. Parti kapatılmadı, ama AYM’den ağır bir ihtar aldı.
Bu kararın üzerinden de dört ay geçti.
Geldiğimiz yere baktığımızda görüyoruz ki, sekiz ay önce yapılan parti toplantılarında bizzat AKP’li vekiller tarafından dile getirilen tesbit ve şikâyetlerle ilgili olarak hiçbir olumlu gelişme yok. Tam tersine, daha kötü durumdayız.
Kapatma dâvâsını değerlendirmek üzere yapılan toplantılarda, bu konunun ötesine uzanan tesbitlerin ifade edilmiş olması başlı başına önemli bir hadise. Sekiz ay sonra bu tesbitlerin hem doğrulanması, hem de daha vahim boyutlar kazanması ise bu önemi daha da arttırıyor.
Tek tek ele alacak olursak:
* 22 Temmuz seçiminden sonra parti ve hükümetin iyi yönetilmediği eleştirisini, bu sekiz ay içinde geçersiz kılacak bir gelişme oldu mu?
* Sivil anayasa çalışması raftan indi mi?
* Siyaset ve ekonomideki olumsuz hava dağıtılabildi mi? Gündem olumlu yönde değiştirilebildi mi? AB reformlarına hız verilebildi mi?
* 301’de yapılan değişiklik, sorunu çözdü mü? Çözdüyse AİHM niye Ankara’ya “Türklük ne, Türk milleti ne? Aradaki farkı anlayacağım şekilde izah eder misiniz?” diye sorma ihtiyacı duyuyor ve Adalet Bakanı, açılmasına izin verdiği bir 301 dâvâsı hakkında konuşurken “Ben devletime katil dedirtmem” açıklaması yapıyor?
* O zaman büyük sıkıntı içinde kan ağladığı ifade edilen esnafın sıkıntısı azaldı mı, yoksa daha da çoğaldı mı? Aylarca “Bizi fazla etkilemez, teğet geçer” denilen küresel krizin yansımaları henüz tam olarak ülkemize ulaşmamışken ortaya çıkan tablo sıkıntının daha da derinleşerek sürdüğünü ve süreceğini göstermiyor mu?
* Daha krizin ufukta belirmediği sekiz ay önce halkın büyük ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya olduğunu, anayasa paketinin yanında halkı rahatlatacak bir ekonomi paketinin de çıkarılması gerektiğini söyleyen AKP’li milletvekilleri, acaba gelinen bu son noktada ne düşünüyorlar?
Bunu bilemiyoruz. Çünkü parti içinde derin bir sessizlik var. Başbakan, bakanlar, parti yöneticileri konuşuyor; ama milletvekilleri suskun.
Kızılcahamam kampından da birşey sızmadı.
Peki, bu sessizlik neye alâmet? Herşeyin sütliman olduğuna mı, yoksa fırtına öncesine mi?
Parti içindeki hiziplerin birbirlerini fişlediklerine ve ilgili dokümanların bir genel başkan yardımcısı tarafından Ergenekon sanıklarından birine verildiğine dair haberlerin izahı ne olabilir?
Keza tam bugünlerde Erdoğan için dış basında “Gerçeklerden koptu, seçmenine yabancılaştı, âni tepkiler veren ve her işe karışan bir kimliğe büründü” denilmesi ve “Son kullanma tarihi mi geldi?” diye sorulması ne anlama geliyor?
05.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|