İslâmın kelime anlamlarından birisi de barıştır. İslâmiyet, genel bir sulhu getirmiş. Bunun için, gerekli bütün tedbirleri almıştır. İman esaslarıyla düşünce ve inanç boyutunu ortaya koymuş, ibadetlerle takviye etmiş, emir ve yasaklarla da hukukî müeyyidelerini ihyâ etmiştir.
Ne var ki, imtihan devam ediyor. İnsanlar kimi zaman hakka karşı da büyük ve dehşetli mücadeleler veriyor. Bunlara karşı İslâmiyet, müsbet hareket olarak hicret ve sulhu, barışı getiriyor.
Peygamberimizin (asm) hayatında Hicret ve Hudeybiye muâhedesi, müsbet hareketin ve muhteşem meyvelerinin çarpıcı örneğini teşkil eder. Müşriklerle yapmış olduğu Hudeybiye Antlaşmasında neredeyse bütün maddeler zahirde Müslümanların aleyhinde gibi görünüyordu. Muahedenin mahiyeti özetle şöyle:
Hicretin 6. Senesi. Zilkâde, yâni 13 Mart 628. Müslümanlar yıllar yılı yurtlarından çıkmak zorunda kalmış; akraba, komşu, ev, bağ-bahçelerinden, Kâbe’den uzak kalmışlardı. Hepsi Mekke ziyareti için can atıyordu. Müslümanlar, Peygamberimizin (asm) izniyle hep birlikte, umre için yola çıkar. Ancak, müşrikler, onları Mekke’ye sokmamakta kesin kararlıdır. Karşılıklı elçiler gider, gelir. Nihayet kopma noktasında, anlaşmaya oturulur.
İlk taviz gibi görünen hâdise, antlaşma kâtibi Hz. Ali’nin (ra) “Allah’ın Rasûlü” ibâresini yazması üzerine yapılan itirazda görülür:
“Vallahi biz senin peygamberliğini kabul etseydik, seni Mekke’ye girmekten, Kâbe’yi ziyaretten alıkoymaz, seninle çarpışmaya kalkmazdık.”
Resûl-i Ekrem (asm), burada müsbet hareket ederek, “Allah’ın Resûlü” ibâresini mübârek eliyle siler...
Bundan sonraki maddeler de kabul edilebilecek, sindirilebilecek gibi değildir:
* Müslümanlarla müşrikler 10 yıl savaşmayacaklar.
* Müslümanlar bu yıl Kâbe’yi ziyaret edemeyecek.
* Gelecek yıl ziyarette, yolcu silâhı kılıçtan başka silâh bulunmayacak, Mekke’de üç gün kalacaklar. Müşrikler ise Mekke’yi boşaltacak.
* Medine’deki Müslümanlardan Mekke’ye iltica edenler teslim edilmeyecek, fakat Mekke’den Medineye ilticâ eden velev ki Müslüman da olsa, iâde edilecek.
* Arap kabilelerinden isteyen Peygamber Efendimiz (asm), isteyen de Kureyş ile birleşmekte serbest olacak.
Zaten müşriklerin dikte ettirdiği maddelerin tamamı, Müslümanların tasvip etmeyeceği şekilde düzenlenmişti. Başta Hz. Ömer (ra) olmak üzere pek çok sahâbi, sonra ömürleri boyunca ezikliğini hissedecekleri fevrî ve ağır itirazda bulunur... Zar-zor iknâ edilirler ve “Müşriklere teslim olduk, her dediklerini kabul ettik!” düşüncesi ve üzüntüsü içinde geri dönerler.
Ancak, dönüşte Medine’ye varmadan, bu müsbet hareketin ilk meyvesi alınır: Kürâü’l-Gamîm mevkiinde, “şer, çirkin, kötü gibi görünen” hâdisenin hayırlı müjdesi gelir:
“Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. And olsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi.”1
Bu siyâsi zafer, sulh ve barıştan kısa bir müddet sonra, rahat bir nefes alan ve hazırlanan Müslümanlar, Mekke ve Arabistan topraklarını, kan dökülmeksizin kısa bir zaman sonra fetheder ve herkes Müslümanlığı kabul eder. İşte şer gibi görünen şeyin arkasındaki büyük hayır ve güzellik!
“Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”2
Bu bize neyi gösterir: İlerlemenin, gelişmenin zemini barıştır, sulhtur, müsbet harekettir. O takdirde beyinler korkulardan azade olurlar. Korkudan azade olanlar, düşüncelerini ilme, tekniğe, teknolojiye ayırırlar. Bu da gelişme, terakkî demektir.
Not: Mübarek Kurban Bayramınızı tebrik eder, İslâm ve insanlık âlemi için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ederim.
Dipnotlar:
1- Kur’ân, Fetih, 1, 27; 2- A.g.e., Bakara, 216.
08.12.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|