“Müsbet hareket”, bugün dünyayı kuşatan bir “hizmet” düşüncesinin ana usul ve tarzını oluşturuyor. Bediüzzaman’ın vefatından önce vermiş olduğu en son ders, “Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir”1 şeklindedir.
Talebeleriyle birlikte çeşitli eza, cefalara maruz bırakıldığı, çok ağır ve şiddetli muâmelelere tabi tutulduğu halde; kendisine kötü davrananlara, işkence edenlere karşı şöyle bir müsbet yol izler:
“Bizim vazifemiz onlar hakkında yalnız hidayet temennisinden ibarettir. Bize eza ve cefa edenlere karşı hiçbir talebemin kalbinde zerre kadar intikam emeli beslenmemesini ve onlara mukabil Risâle-i Nur’a sadakat ve sebat ile çalışmalarını tavsiye ederim.”2 Bu anlaşılması güç bir müsbet harekettir!
Bediüzzaman’ın müsbet hareketinin anahtar kavramlarını şöyle maddeleştirebiliriz:
* Allah rızasını kazanmak için sırf iman hizmetini yapmak,
* Vazife-i İlâhiyeye (Allah’ın işine) karışmamak, sonuç ne olursa olsan razı olmak.
* Âsâyişi (emniyeti) muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıyı sabırla, şükürle kabul etmek.
* Dahilde asla maddî güç kullanmamak; cihad-ı mânevî (ilim, fikir, ibadet, zikir, tebliğ ve irşad) ile hareket etmek.
* “Asıl mesele bu zamanın cihâd-ı mânevîsidir. Mânevî tahribatına karşı sed çekmektir. Dahilî âsâyişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir. Cihad-ı mâneviyenin en büyük şartı da vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır ki, bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenâb-ı Hakka âittir. Biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz.”
* Hem dahildeki cihad-ı mânevî, mânevî tahribata karşı çalışmaktır ki, maddî değil, mânevî hizmetler lâzımdır.
* Mesleğimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet, âsâyişi muhafaza etmek ve dış tehlikelere karşı kullanmak içindir.
* “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenemez”3 Kur’ânî prensibiyle, bir câni yüzünden onun kardeşi, hanedanı, çoluk-çocuğu mes’ul olamaz.
* Vazifemiz, dahildeki âsâyişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir. Biz bütün kuvvetimizle dahilde ancak âsâyişi muhafaza için müsbet hareket edeceğiz.
* Tiryakilik, görenek, itiyat (bağımlılık) zarurî olmayan ihtiyaçları zarurî durumuna çıkarmış. Halbuki sû-i ihtiyardan, gayr-ı meşrû meyillerden ve haram muamelelerden tevellüd eden hareketler haramı helâl etmeye medar olamazlar. Bunları elde etmek için, müsbet hareket terk edilmemeli. Ve bid’alara düşülmemeli. Şu halde, bid’acıların da müsbet hareketle, lütufla ıslâhına çalışmak, asla hücum edip menfî harekete girişmemek.
* “Ehvenüşşer” olarak değerlendirip bazı bîçâre yanlışçıların hatâlarına hücum etmemek.
* Müsbet hareketi önleyen bu zamanın bir hastalığı daha var: Benlik, enaniyet, hodfuruşluk, hayatını güzelce medeniyet fantaziyesiyle geçirmek iştahı, tiryakilik gibi hastalıklardır. Risâle-i Nur’un Kur’ân’dan aldığı dersin en birinci esası benlik, enaniyet, hodfuruşluğu terk etmek lüzumudur. Tâ ihlâs-ı hakikî ile imanın kurtarılmasına hizmet edilsin. “Madem mesleğimiz âzamî ihlâstır; değil benlik, enaniyet, dünya saltanatı da verilse, bâkî bir mesele-i imaniyeyi o saltanata tercih etmek âzamî ihlâsın iktizasıdır.”
Özetle; Bediüzzaman, toplumun ve insanlığın huzur ve güveni için asla menfî hareketlere, şiddete, anarşiye girmemeye ve toplumun huzurunu bozacak davranışlardan kaçınmak için “müsbet hareket etme”ye çağırır.4
Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâhikası, s. 455, 2- Emirdağ Lâhikası-II, s. 80-81., 3- En’am Sûresi: 164., 4- Emirdağ Lâhikası, s. 458.
03.12.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|